HELAL ve temiz gıdalarla beslenen ailelerde huzur ve bereket olur. Çocuklarını nasıl terbiye edeceğini soran birine büyüklerden bir zat; helal lokma yedirmelerini tavsiye eder ve böylelerinin Allah tarafından korunacağını söyler. Bu da helal lokmanın insan hayatında ne kadar önemli olduğunu gösterir.
Aile bireylerinin harama ve helale dikkat etmesi, hatta yeri geldiği zaman mübah olan şeyleri bile terk etmesi, onların dini açıdan ciddiyet ve hassasiyetlerini ortaya koyar. Nitekim bununla ilgili olarak Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “ Kişi sakıncalı olan şeylerden korkarak, sakıncasız olanları terk etmedikçe takva sahiplerinin derecesine ulaşamaz.” (Tirmizi, Kıyamet 19; İbni Mace, Zühd 24)
Aile yuvası için helal lokma her şeyin başında gelir, gelmelidir. Çünkü; “Haram yiyen haramî olur.”Anne-babanın salih, dindar ve haram-helal konusunda hassas olmasının çocuk üzerinde hem dünyada hem de ahirette etkisi vardır. Babaların salih ve dindar olması, nesil ve çocuklara fayda vermektedir.
Bu hususta Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de çok güzel örnekler sunulmaktadır: Hızır (as) bir duvarı düzeltmiş, ama ücretini almamıştı. Hz. Mûsa’nın ücretini almamasının sebebini sorması üzerine Hızır (as) şu cevabı vermişti: “Onların babası salih idi.” (Kehf, 18/82)
Melekler iyi insanların çocukları için şu duayı yaparlar:
“ Rabbimiz! Onları ve onların babalarından, eşlerinden, nesillerinden iyi olanları kendilerine vadettiğin âdn cennetlerine koy. Şüphesiz aziz ve hakim olan sensin.” (Mü’min, 40/8) Allah’a itaat eden, İslam yolunda giden nesiller, cennette karşılaşacaklardır: “İman eden ve nesilleri de iman ile kendilerine uyanlar (var ya!) İşte biz, onların nesillerini de iman ile kendilerine kattık. Onların amellerinden de hiçbir şey eksiltmedik. Herkes kazandıklarına karşı bir rehindir (ipotek edilmiştir).” (Tur, 51/21).
Kişi, kendisinden ve bakmakla yükümlü olduğu insanlardan sorumludur. Bu hakikat muhkem nassla sabittir:“ Ey mü’minler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlarla taşlar olan (cehennem) ateşinden koruyunuz.” (Tahrim, 66/6)
Kişinin kendini cehennem ateşinden koruyabilmesi, cennet ve nimetlerini kazanabilmesi, şirk, inkar ve isyandan sakınarak iman edip salih ameller işlemesine, yani müttaki olmasına bağlıdır.Aile reisi sadece kendisinden değil aynı zamanda eşi, çocukları ve yönettiği kimselerden de sorumludur. İnsan iman edip, itaat ederek, haram ve yasaklardan kaçınarak cehennem ateşinden kendisini koruduğu gibi eşine, çocuklarına ve yönettiği kimselere dini telkinde bulunmak, onları günah ve haramlardan sakındırmak, Allah’a ibadet ve itaate teşvik etmek, dini ve ahlâki bilgiler edindirmek ve Müslümanca yaşamalarını sağlamak suretiyle onları cehennem ateşinden korumuş olur.
Peygamberimiz (Tahrim, 6): “ Ey mü’minler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun.” Âyetini okumuş, bunun üzerine sahabe,
“Ey Allah’ın elçisi! Ailemizi ateşten nasıl koruyacağız?” diye sormuştu. Peygamber (sav) de: “ Allah’ın sevdiği şeyleri onlara emredersiniz, sevmediği şeyleri yapmaktan da men edersiniz (alıkoyup, engellersiniz).” Buyurmuştur.
Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah Tealâ her idareciyi idare ettikleri hakkında sorguya çekecektir. Haklarını gözetmiş mi, yoksa zayi mi etmiş? Öyle ki, kişiyi eşi ve çocuklarından sorguya çekecektir.” (Buhari, Enbiya 50; Müslim, İmare 44; Tirmizi, Cihad 27; Ahmet, Müsned, 2/297)
İslam alimleri “ Kişinin aile fertlerine ve akrabalarına Allah’ın farz kıldığı ve yasak ettiği şeyleri öğretmesi Müslümanın görevidir” demişlerdir.
Evlilik ve iyi bir nesil yetiştirmek, büyük bir sorumluluk gerektirir. Kıyamet gününde kişi bundan hesaba çekilecektir. Sevgili Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde kul getirilir ve Allah (c.c) ona sorar: “(Ey kulum!) sana göz, kulak, mal ve çocuk vermedim mi? Sana zevce (eş) vermedim mi?... Şu gününde benimle karşılaşacağını hiç aklından geçiriyor muydun?” Kul, “hayır” cevabını verir. Bunun üzerine Allah (c.c) : “İşte sen beni unuttuğun gibi, bende seni unutuyorum” der.” (Müslim, Zühd 16; Tirmizi, Kıyamet 6; Ahmed, age, 2/ 492, 4/378-379) Çocuk anne babasının dini üzere yetişir, anne ve baba çocuk üzerinde etkili faktördür. Rasûlüllah (sav) şöyle buyurmuştur:
“ Dünyaya gelen her çocuk İslam fıtratı üzerine doğar. Daha sonra ana babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.” (Buhari, Tefsir (sure 30) 1; Ebu Davud, Sünnet 17; Ahmed, age, 2/233)
Bazı alimler şöyle demişlerdir. “Şüphesiz Allah kıyamet gününde babalarından dolayı çocuğunu hesaba çekmeden önce, çocuğundan ötürü babasını hesaba çeker. Zira babanın çocuğu üzerinde hakları olduğu gibi, çocuğun da babası üzerinde hakları vardır.”
“Eş, çocuk, mal ve komşu, insan için birer imtihan (fitne) vesilesidir.” ( Buhari, Mevakit 4; Müslim, Fiten 9; Tirmizi, Fiten 71)
Aile reisleri, aile fertlerine karşı eğitimle, helalle beslemekle, İslam’ı öğretip yaşatma yükümlülüklerini hakkıyla yerine getirip getirmemekle imtihan oluyorlar. Yerine getirmedikleri takdirde, sorumlu oldukları fertler, ahirette bir düşman gibi yakalarına yapışıp, onu Allah’a şikayet edeceklerdir.
Boş bir levha olarak kucağımıza konulup, güzel şeylerle doldurulma işi bize emredilen bu ilahi emanete ihanet edip, yetişmesini tesadüflere bırakmanın hem dünyevi hem de uhrevi sonuçları çok ağırdır. Yüce Rabbimiz şöyle buyurur:
“… Gerçek hüsran sahipleri, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini de hüsrana atanlardır. İyi bilin ki, zalimler sürekli bir ateş içindedirler.” (Şura, 42/45)
Çocuklar şeytanlara malzeme yapılmamalıdır. “Bu nasıl olur?” derseniz, hemen Kitabımıza müracaat edelim:
“(Şeytan) dedi ki: Şu benden üstün kıldığına bir bak! Yemin ederim, eğer bana kıyamete kadar süre verirsen, pek azı dışında, onun soyunu elbette hakimiyetim altına alacağım.”
“Allah şöyle buyurdu: Haydi defol! Onlardan kim sana uyarsa, hepinizin cezası elbette yaptıklarının karşılığı olmak üzere cehennemdir.”
“ Onlardan gücünün yettiği kimseleri sesinle baştan çıkar; atlılarını, yayalarını toplayıp onların üstüne yürü; mallarını ve çocuklarını yönetmekte onlara ortak ol ve onlara vaatlerde bulun; şeytanın onlara vaadi, aldatmaktan başka bir şey değildir.” (İsra, 17/62- 64)
Şeytanın “mallarını yönetmekte onlara ortak olması”; haram yollardan para kazanmakta, parayı dinin uygun görmediği yerlere harcamakta, Allah’ın kendilerine helal kıldığı güzel nimetleri haram saymakta (Araf, 7/32; Yunus, 10/59) bir sakınca bulunmadığına onlara inandırması, haramlara teşvik etmesi diye açıklanabilir.
“ Çocuklarına ortak olması” ise; şeytanın insanları zinaya sürüklemesi, haram yollarla çocuk sahibi olmaya itmesi, çocukları haramla beslemeye teşvik etmesi, çocukları din dışı yollarla eğitmesi, onları ihmal etmesi… olarak açıklanabilir.
Çocukları, ihmal ederek, yanlış eğiterek şeytana malzeme etmemelidir. Peygamber Efendimiz (sav), kendisine Allah Teâlâ’nın şöyle bildirdiğini söylemiştir:
“Bütün kullarımı Müslüman olarak yarattım; ama şeytanlar onları dinlerinden döndürdüler. Onları doğru yoldan çevirdiler.” (Buhari, Cennet 63; Müslim, Cennet 63; Ahmed, age, 4/162,9)
Nesil ve çocuklar üzerinde şeytanla insan arasında bir mücadele vardır. Şeytan, Allah’ın yolundan ve O’na itaat etmekten nesli uzaklaştırmak için gayret sarf eder. İşin farkında ve dikkatli olmamız için Allah bu noktayı bize bildirmiştir. Bu yüzden şeytanın müdahalesinden önce, istikamet kazandırmak üzere Allah bize günahsız çocukluk dönemi vermiştir. Anne baba bu dönemi ihmal eder ve değerlendiremezse, büyük ve önemli bir fırsatı kaçırmış olur. O halde çocukların yetiştirilmeleri ve ıslahı için anne babanın daha gayretli olmaları gerekmektedir.
Çocuklar, bahçeyi andırırlar. Bahçeye gereken itina gösterilirse, doğru şekilde yetişir, meyve verir, aksi halde kurur, gider. Bahçeyi koruyan ve yıkan unsurlar olduğu gibi, çocuklarımızın beden ve ruhlarını koruyan ve kurutan unsurlar da bulunmaktadır. Besleyen unsurların başında helal lokma gelmektedir.
HELAL SÜT EMMİŞ
Çocukların gıdalarıyla Hz. Peygamber’in yakından ilgilendiğini bilmekteyiz. Daha çocuk doğar doğmaz, ilk hususlar arasında gıdanın yer aldığını, Hz. Peygamber’in yeni doğan bebeğin ağzına ilk girecek gıdanın keyfiyetinden, tutulacak süt annesinin vasıflarına kadar bazı meselelerde hassasiyetle durup talimat verdiğini, bilhassa süt devresi içerisinde verilecek gıda üzerinde titizlikle durduğunu görmekteyiz.
Hz. Peygamber’in ısrarla üzerinde durduğu hususlardan biri, yeni doğan çocuğun kendi annesinin sütü ile beslenmesidir. “Bebek için, annesinin sütünden daha hayırlı süt yoktur.” (Müsned-ü Zeyd, s. 481)
Anne sütü, çocukla anne arasında hususi bağlar sağlar. Çocuk kendine en yakın olarak kendini besleyeni tanır. Bu durum çocuğa bütün hayatı boyunca devam eden bir ruh sükûneti verir.
Süt devresi içerisinde verilecek gıdaların çocukta meydana getireceği tesirden ötürü, şayet ihtiyaç olur da süt anne aranacak olursa “ Ahmak kadınların süt anne olarak seçilmesini” Hz. Peygamber yasaklamıştır. Ve “ Zira süt çeker” buyurmuştur. (Askalani, Metalibul- Âliye, 2/308 (H.1708) Hz. Ayşe’den (r.Anha) validemizden rivayet edilen hadiste ise: “ Süt, miras misali anne babadan devralınan özellikleri içinde barındırır.” Buyurulur. (Askalani, age, 2/308; Heysemi, Mecmauz-Zevaid, 4/262) Yine Efendimiz (sav);“Süt devresinde verilen süt, tabiat ve karakteri değiştirir” buyurmuştur. (Münavi, Feyzul-Kadir, 4/55)
İslam alimlerinin bu genel prensibi kendilerine rehber edinip, hükmüyle amel etmede titizlik göstererek süt annenin de temiz/ tahir bünyeli, temiz asıllı, akıllı, dindar ve güzel ahlaklı olmak, helalden beslenmek gibi vasıflar aradıklarına şahit olmaktayız. İttifakla hepsi de haramdan hasıl olacak sütte bereket ve hayrın olmadığını, bu çeşit sütle beslenen çocuğun habis tînete sahip olacağını ifade ederler. (Kınalızade, Ahlâkı Alâi, 2/31; Prof. Dr. İbrahim Canan, Hz. Peygamber’in Sünnetinde Terbiye, 127)
Süt devresi içerisinde verilen gıdanın çocuğun karakterine tesir etmesi hususu Kur’an da şöyle ifade buyrulur:
“Anneler çocuklarını tam iki yıl emzirsinler.” (Bakara, 2/233) Kur’an’ın bu hususu açıklaması, çocuğun yetişmesinde süt emmesinin lüzum ve faydasını göstermek içindir. Çünkü çocuğun süt devresi, bedeninin geliştiği, hayata ait temaslar yapabilmesi için lüzumlu melekeleri elde ettiği devir olarak kabul edilir.
Hz. Peygamber’in eş seçimiyle ilgili tavsiyeleri bu hususun önemini çok güzel açıklamaktadır:
“Kadın dört sebepten biri için nikahlanır: Malı, soyu, güzellliği ve dindarlığı. Sen dindar olanı seç ki hayatın bereketlensin.” (Buhari, Nikah 15; Müslim, Rada 53)
“Dindarlığını ve ahlakını beğendiğiniz birisi kızınıza talip olursa onu evlendirin. Böyle yapmazsanız yeryüzünde fitne ve büyük bir fesat çıkar.” (Tirmizi, Nikah 3)
“Nutfeleriniz için araştırma yapın, onu nereye koyacağınıza dikkat edin. Zira kadınlar, oğlan kardeşlerine, kız kardeşlerine benzeyenleri doğururlar.” (İbni Mace, Nikah 46; Münavi, age, 3/237)
Çocuk soyuna çeker. Atalarımız tarafından söylenen;
“Asıl azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar, aslı ayrandır” sözü soyun, asaletin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
ÖRNEK HAYATLAR, İBRETLİK OLAYLAR
Ebu Amr İbnül Alâ anlatır: “ Bir adam: “Ben çocuğumu görmeden annesini almam” dedi. Bu nasıl olur? Diye sorulunca: “Kadının annesini - babasını görürüm, zira çocuk ikisinden birine çeker.” Cevabını verir. Her şey aslına çeker, aslına döner. Onun için atalarımız, eş arayanlara; “Allah helal süt emmiş nasip etsin” derler. Ayrıca iyi yetişmiş, terbiyeli, ahlaklı bir çocuk veya genç görünce: “Helal süt emmiş” diye iltifat ederler. Evet, gıdaların çocuğun üzerinde, eğitiminde etkisi çok, tesiri fazladır. Yine annelerimiz çocuklarına tavsiye ve uyarılarda bulunurken: “Ben sana haram süt emzirmedim, haram lokma yedirmedim” derler.
Çocuk eğitimi, aslında eş seçimiyle başlar ve ana rahminde, ana kucağında, aile ocağında devam eder. Ana rahminden itibaren çocuğun gelişiminde, terbiyesinde en önemli faktör, aileye, ailenin sofrasına helal lokma girmesi, haramdan uzak durulmasıdır.
Bâyezid-i Bistami’nin annesi şöyle anlatır:
“Ben Bâyezid’e hamile iken her ne zaman şüpheli bir yiyecek yesem, karnımda ayağı ile beni tekmelerdi. Ağzımdan lokmayı çıkarıncaya, istifra edinceye, kusuncaya kadar rahat bırakmazdı.”
Farklı bir örneği hatırlayalım: Çocuğun biri komşusunun yumurtasını çalıp eve getirince annesi: “Aferin oğlum, şimdiden eve bir şeyler getirmeye başladın” demiş. Annesinden cesaret alan çocuk, yaşı büyüdükçe hırsızlığı da büyütüyor. Derken bir gün yakalanıp neticede suçlarının karşılığı olarak idamına karar veriliyor.
Dar ağacında iken son arzusu soruluyor. O da annesini istiyor.
Annesi gelince; “Anne şu dilini çıkar da öpeyim” diyor. Annesi dilini oğlunun öpmesi için çıkarınca, oğlu annesinin dilini ısırıp koparıyor. Gence neden böyle bir şey yaptığı soruluyor. Genç diyor ki: “Beni bu dar ağacına, idam sehpasına çıkaran annemin dilidir. İlk yumurtayı çaldığımda bana kızıp vazgeçirse, uyarsa idi bir daha hırsızlık yapamazdım. Annem uyarıp vazgeçirmesi gerekirken tam tersini yaptı, teşvik etti, onun için annemin dilini ısırıp kopardım.”
Beslenme bütün canlıların hayatlarını devam ettirebilmeleri için gerekli olan bir iştir. Çocuk anne karnında teşekkülünden itibaren beslenmeye ihtiyaç duymaktadır. Ancak ağız ile beslenme doğumdan sonra başlamaktadır. Genellikle ilk besin maddesi de anne sütü olmaktadır. Böylece çocuk ilk beslenmesinden itibaren yemek yeme tecrübelerini yaşı ilerledikçe ailede kazanmaktadır. Bu alışkanlığın kurallara uygun bir şekilde kazandırılması ise anne-baba için önemli görevlerden birisi durumundadır. Çünkü bu konuda yapılan araştırmalara göre, çocuğun iyi ve helalinden beslenmesi ve beslenme eğitimine sahip olması bütün başarılarına etki eden bir faktördür.
İmam-ı Azam Efendimizin şöyle bir menkıbesi anlatılır. Bir kere Irak’ta Badiye sürülerinin koyunlarıyla Kûfe’nin koyunları birbirine karışmış, koyun sahiplerinin hukuku ayırt edilemeyecek bir şekle girmişti. İmam Ebu Hanife bu koyunların etlerini yemeyi takvaya uygun görmeyerek koyun sınıfının ortalama kaç sene yaşadığını sormuş; yedi sene yaşadığının bildirilmesi üzerine yedi sene ağzına koyun eti koymamıştır. (Tecrid-i Sarih, 6/348)
“ Öyle bir devir gelecek ki; kişi aldığı şey, ele geçirdiği mal helalden mi haramdan mı hiç aldırmayacak.” ( Buhari, Büyû’ 7, 23; Nesai, Büyû’ 2).
Hadisi şerh eden İbn-i Battal der ki: “Kişinin servetinin kaynağını araştırmaması, daima murakabe (kontrol, görüp gözetme) üzerine bulunmaması, dininin zayıflığından ve imanının gevşekliğindendir. Bir de bu lakaytlık ve dikkatsizlikte fitne ve fesadın genele hakim olması, genelleşmesi, ahlaksızlığın geniş alana yayılması çok etkilidir, tesirlidir.” (Tecrid-i Sarih, 6/357).
Selef-i Salihin’den şöyle bir haber nakledilir: Vaiz veya uyarıcı, yani davetçi, tebliğci, insanlara bir şeyler anlatmak için oturup kendini bu işe adadığında, ilim ehline bu kimsenin meclisine katılmanın hükmü sorulurdu. İlim ehli de şöyle derdi: “O kimse hakkında şu üç hususu araştırın: a) İtikadının sıhhati; b) Aklının olgunluğu c) ve yediği lokma.
Eğer bid’atlara inanan biri ise onun meclisine asla oturmayın. Çünkü o, şeytanın diliyle konuşacaktır. Eğer lokması helal değilse iyi bilin ki arzularına uygun olarak konuşacaktır. Eğer aklî olgunluğu tam değilse, o zaman da sözleriyle ıslah etmekten çok ifsat edecektir. Böyle birinin meclisine de katılmayın.” (Mekkî, Kûtu’l- Kulûb, 4/426)
HELAL ve temiz gıdalarla beslenen ailelerde huzur ve bereket olur. Çocuklarını nasıl terbiye edeceğini soran birine büyüklerden bir zat; helâl lokma yedirmelerini tavsiye eder ve böylelerinin Allah tarafından korunacağını söyler. Bu da helâl lokmanın insan hayatında ne kadar önemli olduğunu gösterir. Helâl lokma, davetçilerin sözünü etkili kılarken, haram yiyenlerin sözlerinin tesiri olmadığı gibi, fitne ve fesada da sebep olmaktadır. Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Mide, bedenin havuzudur. Damarlar ona doğru giderler. Mide sıhhatli olduğunda ona gelen damarlar da sağlıklı olur. Mide hastalıklı olduğunda ona doğru gelen damarlar da hastalıklı olur.” (Mekkî, age, 4/426)
Yenilen lokmanın din açısından konumu, bina açısından temelin konumu gibidir. Temel sağlam olduğu zaman, üzerinde yükselen bina da sağlam olur. Temel zayıf olduğu zaman bir süre sonra sallanmaya başlar ve çöker.
Fudayl b. Iyaz şöyle demiştir: “Helâl rızık peşinde koşan kişiyi Allah Tealâ sıddıklarla beraber diriltecek ve onu şehitler mertebesine yükseltecektir.”
Helâl kazanmaktan utanç duyan kimse asla kurtuluşa ermez. “Onun için dar ve güç bir geçim vardır” (Taha 20/124) ayetinin tefsirinde şöyle denilmiştir: “Güç geçim” ile kastedilen haram lokmadır. “Ona güzel bir hayat yaşatırız.” (Nahl, 16/97) ayetiyle kastedilenin helâl rızık olduğu söylenmiştir.
Amellerin zekatı helâl yemekle verilir. Yenilen yemek ne kadar helâl olursa, yapılan amel de o kadar temiz ve faydalı olur.
Helâl, salihlerin makamlarından biridir. Onu elde etmek için çaba sarf etmek cihat, onu ikram etmek hayır, onu kazanmak için yardımlaşmak takva ve onu yemek ibadet sayılmıştır. Helâle alışan Müslüman, takva sahibi bir mü’min olarak görülür. (Mekki, age, 4/426,433).
“İnsanların dinleri, dini yaşantıları bozulduğunda rızıkları da bozulur” buyrulmuştur. Takva sahipleri çoğalıp Müslümanların sayısı artmaya başlayınca helâl daha güçlü ve daha yaygın olur. Cahiller çoğalıp, günahkarlar güçlendikleri zaman, haram daha yaygın ve baskın hale gelmeye başlar. Onun için Sevgili Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
“Ancak mü’minle arkadaş/ dost ol ve yemeğini de takva sahibi olanlar yesin.” (Ebu Davud, Edeb 16; Tirmizi, Zühd 56). Hadisin bir rivayetinde “ Sen de ancak müttakilerin yemeğini ye!” tavsiyesi geçer.
“ Rabbin, senin gecenin üçte ikisinde, yarısında ve üçte birinde kalktığını biliyor. Seninle beraber bulunanlardan bir topluluk da (böyle yapıyor). Geceyi ve gündüzü Allah takdir etmektedir. O sizin hesap edemeyeceğinizi bildiği için sizi affetti. O halde Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Allah, içinizden hastalar, yeryüzünde gezip Allah’ın lütfunu arayan başka kimseler ve Allah yolunda savaşan daha başka insanlar bulunacağını bilmektedir. Onun için Kur’an’dan kolayınıza geldiği kadar okuyun. Namazı kılın, zekatı verin ve Allah’a güzel bir borç verin. Allah için verdiğiniz hayırları, Allah katında verdiğinizden daha hayırlı ve mükafatça daha büyük bulacaksın. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Müzzemmil, 73/20)
İmam Kurtubî, ayetin tefsirinde şöyle demektedir:
“Allah (cc) ayette gece (teheccüd) namazına kalkılma konusunda tanıdığı kolaylığın sebebini açıklamaktadır. Çünkü insanlardan kimi vardır ki hastadır, gece kalkmanın zorluğu kadar kılamadığı (gece) namazlarının ıstırabını yüreğinde hissedecektir. Kimileri de vardır ki, ticari bir yolculuğa çıkmıştır. Gece namazına güç yetiremeyecektir. Allah yolunda cihat edenler de öyle. Bütün bu sebeplerden ötürü Allah (cc) onlara kolaylık sağladı ve bu ayetinde mücahitlerle, kendisinin ve çoluk çocuğunun nafakasını temin ve başkalarına iyilik yapmak, bağışta bulunmak için helâl kazanç sağlayanların derecesinde (bir sevap) olduğunun delilidir. Çünkü Allah (cc) bununla Allah yolunda cihadı (ayette) bir arada zikretti.” (Kurtubî, El-Cami’u li Ahkâmîl-Kur’an, 19/55).
Gece namazına kalkmak (Teheccüd) önceleri vacip idi. Daha sonra Ümmet-i Muhammed’e sünnet kılındı. Sünnet kılınmasının sebebi ayeti kerimede ifade edilmektedir. Evet, helâl kazanç, cihat derecesinde sevaptır.
HELÂL VE HARAMIN ÇOCUĞUN KİŞİSEL GELİŞİMİNE ETKİSİ
Karı- kocanın birleşmesiyle erkeğin spermi ile kadının yumurtası bir araya gelip ana rahmine tutunur. Üreme hücreleri annenin kanıyla beslenerek olgunlaşır. Kan içindeki besinler, annenin yediği yiyeceklerin içinden emilerek temin edilmektedir. Bu itibarla annenin ne ile ve nasıl beslendiği çok önemlidir. Anne bu safhada helâl lokma ile beslenirse, anne karnındaki çocuk da aynı şekilde beslenecek ve dünyaya geldikten sonra hayırlı ve faydalı bir insan olacaktır. Haramla beslenirse bu çocuk dünyaya geldiğinde Allah korusun hayırsız ve faydasız bir insan olacaktır. Bunun da sorumlusu başta baba ve ondan sonra da annedir.
Diğer taraftan üreme hücrelerinin içindeki genler, erkeğin ve kadının fiziksel özelliklerini taşıdığı gibi, ruhsal özelliklerini de taşımaktadır. Bunun anlamı şudur: Anne ve babanın yediği yiyecekler, ana rahmindeki embriyoyu sadece fiziksel yönden beslemeyip aynı zamanda ruhsal ve duygusal yönden de beslemektedir. Anne ve babanın kişisel özellikleri genler yoluyla embriyoya geçmektedir.
Bebek doğduğunda midesi ve ağzı yemek yemeye hazır değildir. Allah Teâlâ bebek doğar doğmaz, annenin göğüslerini bebeğin yemek ve su ihtiyacını karşılayacak, başka bir gıdaya gerek kalmayacak mucizevi bir sütle doldurur. Anne sütü bebeğin beslenme ihtiyacını karşılamakta, bulaşıcı hastalıklara karşı korumakta, bebekle anne arasındaki duygusal bağı güçlendirerek bebeğin kendisini güvende hissetmesini sağlamaktadır.
Anne, haram yoldan kazanılan ve yenilmesi dinimizde yasak olan yiyeceklerin, sigara, alkol ve uyuşturucu gibi vücuda zararlı maddelerin sütün mucizevi içeriğini bozduğunu bilmeli, yediği ve içtiği gıda maddelerine çok dikkat etmeli, helâl ve temiz gıdalarla beslenmelidir. Aileler, çocuğu sevimli ve değerli kılan yüksek zekanın, güzel huyların ve erdemlerin temelinde annesinden emdiği helâl sütün olduğunu hiçbir zaman unutmamalıdır.
Haram lokma ile kalp değişir ve başkalaşır, bir daha da eski halini alamaz. Çünkü haram yemek büyük günah işlemek demektir, devamlı büyük günah işleyen kişinin kalbi kararır ve o kişi ibadetlerden, iyiliklerden ve hayırdan uzaklaşır. İmam Gazali, haram yiyip içen bir kadının sütüyle beslenen bir çocuğun, ileride çirkin işlere meyledeceğini söyler. Çocuğu, ancak haram yemeyen ve haramlardan şiddetle uzak duran bir kadının emzirmesi gerektiğini, çünkü haramdan hâsıl olan sütün bereketinin olmayacağını ve ondan emzirdiği veya haram yedirdiği zaman çocuğun tabiatının o haramla münasebeti bulunan kötü şeylere yöneleceğini belirtir. “Çocuğun şirret olmasının kaynağı haram yemektir” der.
Bir bebeğin anne karnındaki teşekkülünün ilk döneminde başlayarak helâl ve meşru rızıkla beslenmesi fevkalade önemlidir. Çünkü çocuğun gelişme sürecinde, her yönüyle Allah’a bağlı olmamız gereken bu önemli süreçte meydana gelen bir kopukluk, negatif bir olay olarak çocuğa akseder. Anne babanın damarlarındaki bir parça haram, çocuğun geçici veya devamlı olarak kötülüğe düşme sebeplerinden biri olabilir.
Öyleyse, çocuğun fizikî ve biyolojik açıdan sağlıklı doğması ve doğduktan sonra da sağlıklı büyümesi, bununla beraber fıtraten de ahlaklı, terbiyeli, yumuşak yapılı ve faydalı bir insan olabilmesi için anne baba haram yemedikleri gibi, aile yuvasına da haram olan hiçbir gıda girmemelidir. Dolayısıyla geleceğin büyükleri olacak çocukların damarlarına haram gıda ve haram kan kesinlikle girmemelidir.
Aile büyükleri çocuklara haramı helâli öğretmelidir. Hz. Peygamber’in Hz. Hasan’ın sadaka hurmalarından yemesini engellemesi bunun en güzel örneklerindendir:
Hz. Hasan (r.a) anlatır. Hz. Peygamber’le (sav) beraber gidiyorduk. Yolumuz sadaka hurmalarının bulunduğu yere uğradı. Ben bir hurma alarak ağzıma attım. Bunu üzerine Hz. Peygamber (sav) derhal onu ağzımdaki tükürükle beraber çıkarıp attı. Oradakilerden biri: “Niye böyle yaptın, bu hurmayı yese de ne olurdu?” dedi. Hz. Peygamber (sav) derhal “Biz âl-i Muhammed’e sadaka helâl değildir” buyurdu. (Ahmed, age, 1/200; Heysemi, Mecmauz-Zevaid, 1/294-295)
Rafii (r.a.) anlatır: “Henüz çocukken bir hurma ağacı taşlamıştım. Beni hurma bahçesinin sahibi Rasûlullah’a götürüp şikayet etti. Rasûlullah; “ Ey oğulcuğum, hurmayı niye taşladın?” dedi. Ben de: “Açtım, yemek için” deyince Efendimiz (a.s): “Hurmayı taşlama, altına düşenlerden ye!” buyurdu, sonra başımı okşadı ve “Rabbim, karnını doyur” diye dua etti.(İbni Mace, Ticaret 67, 2299. H.)
NELERE DİKKAT EDİLMELİ?
Anne baba şunlara çok dikkat etmelidir:
Çocuklarını sağlıklı olarak besleyip büyütmek, çocukların beden ve ruh sağlığını korumak.
Çocuklarına haram lokma yedirmemek. Gerek dünyaya gelmeden önce gerekse dünyaya geldikten sonra çocuğu besleyen gıda helâl kazanç olmalıdır. Bu gerçek, gelecek kuşaklara da çok iyi bir şekilde anlatılmalıdır. İnsanın yediği haram lokmanın zararı sadece kendisine değildir. “Dede ekşi koruk yemiş, torununun dişi kamaşmış” atasözü unutmamalıdır. Haram yollarla ele geçirilen mal günün birinde haram yiyenden çıkar. Kendisinden çıkmazsa oğlundan, oğlundan da çıkmazsa torunundan çıkar. Geç de olsa çıkar. Bu dünyada çıkmazsa da ahirette çıkar. Haram lokma çocuğun karakter ve ahlak yapısına olumsuz yönde tesir eder. Gayri meşru yollardan temin edilen rızık ile beslenen çocukların ruhsal bir takım bozukluklara maruz kalacağı unutulmamalı ve bu hususta Müslümanlar hassas olmalıdır. Bu hassasiyetin en güzel örneklerinden biri Ebu Dücane (r.a)’dir. Ebu Dücane (r.a) birkaç gün sabah namazını kılıp, hiç kimseyi beklemeden mescidi terk etti. Bunu fark eden Peygamber Efendimiz (sav), Ebu Dücane’yi huzuruna çağırarak neden böyle yaptığını sordu. Ebu Dücane’nin cevabı şu olmuştur:
“Ya Rasûlallah! Evde küçük çocuklarım var. Komşumuzun bahçesinde dalları benim evimin avlusuna sarkan bir hurma ağacı vardır. Bu ağacın olgunlaşan meyveleri gece benim bahçeme dökülüyor. Çocuklar sabah erken kalkıp, komşuma ait bu hurmaları yerler endişesiyle çocuklar daha uyanmadan gidip onları toplayıp komşuma iade ediyorum. Çocuklarımın midesine haram lokma girmesini istemiyorum.”
Aile ocağı aynı zamanda bir mekteptir. Uzmanlar çocuğun kişiliğinin temel özelliklerinin ilk yıllarda oluştuğunu söylerler. Toplumun geleceği olan çocuklar ailede şekillenir. Küçükler ailede büyüklerin davranışlarını görerek taklit ederler. Devamlı olarak gördüğü hareketler çocuğun ruhunda iyice yerleşir ve alışkanlık haline gelir. Böylece çocuğun ahlaki yapısı ve kişiliği oluşur.
İslâmî yiyecek kuralları, müslümanlara, hangi şeyin izinli, hangi şeyin yasak olduğunu bildirir. Bütün bu izin verilmiş yiyeceklere “Helâl”, yasaklanmış yiyeceklere de “Haram” adı verilir. Domuz ve domuz ihtiva eden tüm yiyecek ve katkı maddeleri, bütün tat vericilerdeki ve meşrubatlardaki alkol ve kan İslami kurallara göre “Haram”dır. Sığır, koyun, tavuk, hindi gibi büyük ve küçük baş hayvanlar İslâmî usulle (bir Müslüman tarafından, tekbir ve besmele çekerek) kesilmiş olması şartı ile helâldir. Yenmesi helâl olan hayvanlar, eğer İslâmî usulle kesilmemişlerse etleri helâl olmadığı gibi, diğer parçaları da helâl olmaz. Sağlık bakımından zararlı, beslenme bakımından gereksiz, olan ürünler ve miktarlar da İslami açıdan sakıncalıdır. Temizlik-hijyen kuralları bakımından da İslami hassasiyetler en yüksek düzeydedir. Bir ürün, bu “İslâmî Yiyecek Kuralları”na uygun değilse, sakıncalıdır ve tüketilmeden önce bu hususların araştırılması, bunlara dikkat edilmesi gerekir.
Türkiye’de halen onlarca domuz üretim çiftlikleri faaliyet göstermektedir. Bu çiftliklerde takriben yılda 700.000 ile 1 milyon baş domuz kesilip, piyasaya verilmektedir. Araştırmalara göre bu domuz etleri, gizli gizli Müslümanlara üretim yapan sucuk, sosis, salam fabrikalarına ve büyük market zincirlerine, bazı turistik otel ve lokantalara intikal ettirilmektedir.
Bugün toplam 3500 cins katkı maddesi dünya piyasasında gıdalarımıza katılmak üzere pazarlanmaktadır. Bu maddelerin pek çoğunun kanserden tutun beyin hücrelerinin tahribatına varıncaya kadar çeşitli zararları tespit edildiği halde, sırf gıda sanayi patronlarının (!) para kazanma hırsları uğruna insanlığın midesine bu zehirler zerkedilmeye devam edilmektedir. Birçok devletler ya habersiz ya haberli seyirci kalmaktadır.
Misak dergisi-Halil ATALAY
günaydın yazınızı okudum çocukları cips kola gibi şeylerden uzak tutmaya çalışıyorum ama olmuyo ben almadıkça başkalarına istiyorlar sanki gerekli olan bişeyi almıyormuşuz gibi gösteriliyor keşke bizde yazdığınız büyüklerimiz kadar hassas olabilsek benim çok eksiklerim varmış Allah yardımcımız olsun paylaşım için teşekürler ablacım....
YanıtlaSilBüyük imtihan vesilelerimizden birisi de yiyecek içecek konusu,hele çocular açısından çok zor,biz almasak arkadaşlarından görüp canları çekiyor,hevesleniyorlar :(
Silçocukları karşımıza alıp niçin almadığımızı anlayacakları bir dille anlatmamız lazım,hiç almamak yerine belki en fazla ayda bir, güvendiğin bir marka varsa alabilirsin,
hiç almayınca,dediğin gibi bu sefer başka yöntemlere başvuruyorlar,ama mesele kola ve gazozsa hiç almamak lazım(niğde gazozu alkolsüz diye biliyorum),evde maden suyu ile
vişneli veya limonlu doğal gazoz yapabilirsin.
çok faydalı bir yazı olmuş.baştan sona okunması gerekiyor.çok şükür evime katkılı şeyler sokmam azami gayret ederim ama şu et konusuna bir çözüm bulamadım.kasaplardaki etin besmele çekilerek islami usüllere uygun kesildiğini hiç zannetmiyorum.eğer imkanımız olursa gidip bir kuzu kestirip dolaba koymak istiyorum.bunu da her zaman yapabilir miyiz bilmiyorum.dışarda çok sık olmasada arada yemek yiyoruz.hiç yememek lazım ama o da olmuyor bazen canın çekiyor yiyorsun bazen de dışarda işin uzun sürüyor mecburiyetten yiyorsun.
YanıtlaSilTubacığım bizde her yerden et almıyoruz,
Silbildiğimiz,güvendiğimiz bir iki kasap var bize uzaklar,etimizi adese marketlerinden alıyoruz,kasap reyonlarında da zaten islami usullere uygun olarak etlerinin kesildiğine dair büyük bir yazı var,itimad edip alıyoruz,
dediğin gibi mümkün olsa da kendimiz hayvan kestirip içimize sinerek yesek,bir kaç aile bir araya gelip kurbanda olduğu gibi de kestirip paylaşabilirler,
Rabbim yardımcımız olsun(amin).
hayırlı akşamlar bebeğimin güzel ahlaklı yetiştirmek istiyorum bununla ilgili bir yazınız var mı neler okuyabilirim nasıl davranabilirim(bununla ilgili site ismi de alabilirim) uslu dindar ahlakı güzel vatanına dinine hizmetkar bir evlat olsun istiyorum .yardımcı olursanız sevinirim
YanıtlaSilElsuncum hoşgeldin :)
SilHer ramazan olduğu gibi bu ramazanda da bu sayfada yemek tarifi yayınlamıyorum :)
sayfanın hemen başında sağda çocuğa verilecek namaz eğitimi ile ilgili yazım var resme tıklayıp yazıya gidebilirsin soruna cevaplarında olduğu çok kapsamlı bir yazı,
Site olarak müslüman anneler sitesinde bir çok faydalı yazı bulabilirsin sevgilerimle,
Ramazan'ın hayır olsun.
ramazan da paylaşım yok mu acaba her gün bakıyorum da.hayırlı ramazanlar
YanıtlaSilhoş buldum :) teşekkür ederim daha önce ramazan da yemek tarifi vermediğinizi bilmiyordum.anlıyorum sizi.bahsettiğiniz siteye bakacağım inş.
YanıtlaSilMerhabalar, konu ile alakasız ama sormam gerekiyor. Domuz eti ve tavuk etinin karşılaştırmalarına denk geldim. Ve tavugunda kendi dışkısını kurcaladıgını ogrendigimden beri tavuk eti ve yumurtasını yiyemiyorum. bu düşünceyi nasıl aşabilirim? Teşekkürler
YanıtlaSilSayfamıza hoşgeldiniz Aferdersiniz tavuğun dışkısını karıştırması ile yemesi aynı şeyler değil, yediğini bilmiyorum, ama köy ortamındaki tavukların başka dışkılar yiyebildiklerini biliyorum bu yüzden ben özellikle köy tavuğu ve yumurtasını yemeğe çekiniyorum çok güvendiğim bir yerlerden olması gerekiyor o da yok. Tavuk yetiştirme tesislerindeki bu durum yok ancak,o tavuk ve yumurtalarda da doğal olmama sorunu var ama mecbur kalıp yiyoruz özellikle de yumurtasız yapamıyoruz :((
Silİyi gunler selamun aleykum yazinin bazi kisimlarini paylasabilirmiyim acaba izin verirmisiniz bir cok yere ulasmaya vesile olacak insallah
YanıtlaSilElbette paylaşabilirsiniz zaten yazı bana ait değil ben de kaynak göstererek alıntılayıp sizlerle paylaştım :)
SilTavuklar dışkı yemez , İçindeki tohumları ayıklar. Ayrıca Afia diye bir marka var çocuklarınıza yedirebilirsiniz, biz yediriyoruz alkol ve domuz katkısı olmadan gıda üretmek İçin kuruldu biz dört yıl önce keşfettik ...
YanıtlaSilBu konuda haklı olmanızı temenni ederdim ancak ne yazık ki bu bilgi doğru değil tavuklar dışkı yerler. Çocukluğum köyde geçti bu bizzat şahit olduğum bir durumdur malesef tavuk temizi ve pisi ayırabilen bir hayvan değil. Kontrollü ve temiz ortamda yetiştirilip beslenmesi gereken bir hayvan.
Sil