Hz. Peygamber'in Hicretin dokuzuncu yılında, Şam'da toplanan kırkbin kişilik
Bizans ordusuna karşı çarpışmak üzere Medine'den Tebuk'e kadar
sevkettiği en son ve en güçlü askerî hareket.
Tebuk arap yarımadasının kuzeyinde Medine ile Şam'ın ortasinda bir yerin adıdır. Suyu ve hurmalığı olan bir yerdir. Bu savaş yolculuğunun son ucu burası oldugu için "Tebuk Gazası" adı ile anılmıştır.
Bu seferde savaş olmamış fakat en güçlü bir İslâm ordusu teçhiz edilmiş, böylece askerî ve siyasî açidan önemli bir zafer kazanılmıştır.
Seferin nedeni: Bizans İmparatoru Heraklius'a bir mektup yazan Suriye'li hristiyanlar, Muhammed'in öldüğünü, müslümanların da kıtlık ve yokluk içinde perişan olduklarını, üzerlerine asker gönderilirse, onları kendi dinine katmanın tam zamanı bulunduğunu bildirdiler (Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, VI, 191). Bunun üzerine Heraklius silahlandırdığı kirk bin kişilik askeri bir gücü Kubad'ın komutası altinda yola çıkardı.
Tebuk arap yarımadasının kuzeyinde Medine ile Şam'ın ortasinda bir yerin adıdır. Suyu ve hurmalığı olan bir yerdir. Bu savaş yolculuğunun son ucu burası oldugu için "Tebuk Gazası" adı ile anılmıştır.
Bu seferde savaş olmamış fakat en güçlü bir İslâm ordusu teçhiz edilmiş, böylece askerî ve siyasî açidan önemli bir zafer kazanılmıştır.
Seferin nedeni: Bizans İmparatoru Heraklius'a bir mektup yazan Suriye'li hristiyanlar, Muhammed'in öldüğünü, müslümanların da kıtlık ve yokluk içinde perişan olduklarını, üzerlerine asker gönderilirse, onları kendi dinine katmanın tam zamanı bulunduğunu bildirdiler (Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, VI, 191). Bunun üzerine Heraklius silahlandırdığı kirk bin kişilik askeri bir gücü Kubad'ın komutası altinda yola çıkardı.
Cüzam, Lahm, Gassân ve Âmile adını taşıyan arap kabilelerinin
de Rumlarla birlikte hareket edecekleri haberi Medine'ye ulaştı. Zaten Allah'ın
elçisi kuzey sınırından güvende değildi. Böyle bir askerî
harekât hazırlığını öğrenince genel seferberlik ilân etti.
Allah'ın Rasulu diğer gazvelerde genellikle seferin nereye olacagını gizli
tutarken bu defa Bizans ordusuna karşı bir sefer düzenleneceğini açıklamıştı.
Çünkü gidilecek yer uzak, havalar sıcak ve kurak, düşman güçlü
idi. Ordunun buna göre hazırlık yapması gerekiyordu. Mekke'den ve diger
arap kabilelerinden asker toplamak için de görevliler çıkarılmıştı.
Sıcak, kuraklık, kıtlık, uzaklık ve güçlü düşman
unsurları bu seferi "güç ve zor bir sefer" haline
getirmişti. Bu yüzden seferin rastladığı zamana Kur'an-ı Kerim'de "Sâatü'l-usre"
(güçlük zamanı) denilmis, bu sefere de Kur'an dilinden alınarak
"Gazvetü'l usre (zorluk gazâsı)" adı verilmiştir. Bu sefere
katilan orduya da "Ceysü'l-usre (Güçlük ordusu)"
denilmiştir (bk. et-Tevbe, 9/117; ez-Zebîdî, Tecrîd-i Sarih,
Terc ve Serh, Kamil Miras, 6. Baski, Ankara 1983, X, 4I8, 4I9; Ibn Ishak, Ibn
Hisam, es-Sîre, IV, 161; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 75; Vâkidî,
Megâzî, III, 991).
Hz. Peygamber savaş için hazirlik yapılmasını emrettiği zaman
mevsimin olumsuzlukları, ürünün hasat zamanı oluşu ve insanların
yazın sıcağında ağaç gölgesinde oturmayı sevmesi yüzünden,
böyle sıkıntılı bir yolculuğa isteksizlik vardı. Ashab-ı kiramın ağır
davranması dikkati çekmişti. Bu yüzden Allah'u Teâlâ müminleri şöyle uyardi:
"Ey iman edenler! Size ne oluyor da: Allah yolunda cihada çıkın,
denildiğinde, bazılarınız ağırdan alarak, bulunduğunuz yerden kımıldamak
istemiyorsunuz? Yoksa siz ahireti bırakıp, sadece dünya hayatına mı
razı oldunuz? Halbuki dünya hayatının geçici zevki ahiret saadeti
yaninda pek az ve değersizdir" (et-Tevbe, 9/38). Devamı ayetlerde, eğer bu
cihada çikmazlarsa can yakici bir azapla karşılaşacakları, bunun
zararinin Allah'a degil kendilerine olacagi, Allah'ın Rasulune yardım etmeseler
bile, Allah'ın O'na yardim edeceğini, nitekim Mekke'den hicret ederken de
Rasulullah'a yardim edildigi, magarada da o, arkadasina; "üzülme,
Allah bizimle beraberdir" diyordu, böylece Allah'in Rasulune emniyet
ve güven verdiği, şimdi de aynı yardımı yapabileceğini bildirdi.(et-Tevbe,
9/39, 4I).
İslâm toplumu şu ayetle topluca cihada çağrıldı: "Ey müminler!
Güçlünüz zayıfınız hep birlikte savaşa koşun. Allah
yolunda mallarınızla canlarınızla cihad edin. Eger bilirseniz bu sizin için
daha hayırlıdır" (et-Tevbe, 9/41).
SAHABENİN ORDUYA YARDIMLARI:
SAHABENİN ORDUYA YARDIMLARI:
Hz. Peygamber her gün minberine oturur ve "Allahim! Sen su bir avuç İslâm toplumunun yok olmasina firsat verirsen, artik yeryüzünde
sana ibadet olunmaz" diyerek yalvarır ve müminleri mallariyla ve
canlariyla cihada teşvik ederdi. Bunun üzerine servet sahibi müminler
orduya yardim getirmeye başladılar.
Hz. Ömer bu sefere dörtbin dirhem gümüş para (beş dirhem
yaklasik bir koyun bedeli) getirmiş ve Hz. Peygamber'in "Geride ne
biraktın?" sorusuna "malımın yarısını" diye cevap vermiştir. (İbn
Esîr, Üsdü'l-Gâbe, III, 326-327; M. Asim Köksal, Islâm
Tarihi, 2. baski, Istanbul, t.y., IX, 156, 157). Hz. Ebû Bekir de dörtbin
dirhem getirince, Allah elçisinin "Aile fertleri için ne
bıraktın?" sorusuna; "Onlara Allah ve Resulunü biraktim"
diye cevap verince, bunu isiten Hz. Ömer hayir yarışında Ebû Bekir'i
geçemeyecegini belirterek ağlamıştır. (Vakidî, Megâzî,
III, 991; Ibnü'l-Esîr a.g.e., III, 327).
Abdurrahman b. Avf da sekizbin dirhem sermayesinin yarısını getirince Allah
elçisi; "Allah senin getirip verdiğini de, ev halkin için
ayırdığını da bereketlendirsin" (Vâkîdî, Megâzî,
III, 991; Taberî, Tefsir, X, 197) diye dua etmiştir.
Hz. Osman ise ordunun techizinde en büyük yardimi yapmıştı. O, üçyüz
deve, yüz at bağışlamış, ayrica bin altın lirayı Rasulullah'in kucağina dökünce,
Allah elçisi; "Ey Allah'im! Ben Osman'dan râzıyim, sen de razı
ol" diye dua etmiş ve Osman'in bundan sonra olmuş olacak şeylerden bir
sorumluluğunun bulunmayacağını bildirmiştir. (bk. Ahmed b. Hanbel, IV, 75; Vâkidî,
a.g.e., III, 991; İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, IV, 161). Ayrica Hz.
Osman'in birer altin sarfı ile onbin askeri teçhiz ettiği, su içtikleri
kaplarin ağiz bağlarina ve askı iplerine kadar sağlanmadık ihtiyaçlarının
bırakmadığı nakledilmiştir. (Vâkidî, Megâzî, III, 991;
Belâzurî, Ensâbü'l-Esraf, 1, 368).
Malî durumu zayıf olanlar da ellerinden gelen yardımı yapiyorlardı.
Hz. Peygamber; "Kim bugün bir sadaka verirse sadakası kıyamet günü
Allah katında onun lehine şahitlikte bulunacaktır" buyurunca, bir adam
basina sardigi sarığı vermiş, siyah, hor görünüşlü bir
yoksul da çok güzel bir deveyi bağışlayıp gitmişti.
Ebû Ukayl
iki ölçek hurma karşılığında sabaha kadar su çekmiş, bir ölçeğini
ev ihtiyaci için ayırmış, bir ölçeğini de orduya
bağışlamıştı. Hz. Peygamber onun için de hayır ve bereketle dua etti
(Taberî, Tefsir, X, 194, 195). Başka bir yoksul Ulbe b. Zeyd ise malı, mülkü,
biniti olmadigi için cihada hiçbir katkisi olamayışından çok
üzgündü. Gece namazindan sonra Allah'a niyazda bulundu, imkânlarinin
olmayışından yakındı. Ertesi gün sıkılarak, alay edilmeyi göze alarak çok
az bir meta'ı Hz. Peygamber'e getirdi. Bu da sadakalara karıştırıldı. Ertesi gün
Hz. Peygamber az bir sadaka veren bu yoksulu davet etti ve şöyle buyurdu: "Muhammed'in
varlığı, kudreti elinde bulunan Allah 'a yemin ederim ki, sen sadakası kabul
olunanların Divan'ına yazıldın" (Ibn Kayyim, Zâdu'l-Meâd, Misir
139I/197I, III, 4; Vâkidî, a.g.e., III, 994; Ibn Hacer, el-Isâbe,
II, 5II).
Kadınlar da ellerinden gelen yardimi yapmaktan geri durmuyorlardı. Ümmü
Sinan el-Eslemiyye şöyle anlatir: "Hz. Âîşe'nin evinde
Rasulullah (s.a.s)'in önüne serilmiş bir örtü gördüm
ki üzerinde bilezikler, bazubentler, halhallar, yüzükler, küpeler,
develerin ayaklarini bağlayacak bir takim kayislarla, kadinlar tarafindan gönderilen
ve savaşta işe yarayabilecek bir takim şeyler bulunuyordu" (Vâkidî,
Megâzî, III, 991, 992).
Tebuk Seferi ve Münafiklar:
Tebuk Seferi ve Münafiklar:
Münafıklar müminleri başarıya götürebilecek her önemli
işte olduğu gibi gerek Tebuk gazvesi hazırlıkları ve gerekse yolculuk
sırasında bozgunculuk yapmaktan geri durmadilar.
Münafiklarin başı Abdullah b. Ubey b. Selül; "Muhammed Roma
devletini oyuncak mı sanıyor? Onun ashabıyla birlikte yakalanıp esir
olacaklarını gözümle görmüş gibi biliyorum" diyerek
halka korku ve ümitsizlik vermeye çalışıyordu (Ahmet Cevdet Pasa,
Peygamberlerin Kıssaları ve Halifelerin Tarihleri, İstanbul 1977, I, 2I6).
Münafıklardan bir topluluk hiçbir özürleri olmadığı halde Tebuk seferine katılmamak için Hz. Peygamber'den izin
istediler. Allah'in Rasulu seksenden fazla münafığa izin verdi. Kimi münafıklar
da ganimet almak için Tebuk ordusuna katılmış ve gittikleri yerlerde
bozgunculuk yapmaktan geri durmamışlardır.(Ibn Ishak, İbn Hişam, Sîre, 16I
vd.; Taberî, Tarih, III, 142 vd.; Vâkidî, Megâzî,
III, 995; et-Tevbe, 9/66).
Orduya özürsüz katılmayan münafıklarla ilgili çeşitli
ayetler indi. Bazilari şunlardir: "Onlardan bazısı peygambere: "Bana
izin ver, beni fitneye düşürme" diyordu. Bilin ki onlar zaten
fitne içine düşmüşlerdir. Süphesiz cehennem, kâfirleri
çepeçevre kuşatıcıdır" (et-Tevbe, 9/49). "Cihaddan geri
kalanlar, Allah'ın Rasulune muhalefet ederek oturup kalmalarına sevindiler.
Allah yolunda mallariyla canlariyla cihad etmeyi hoş görmediler. "Bu
sicakta savasa çikmayin " dediler. De ki: "Cehennem ateşi daha
sicaktir". Keşke bilseydiler. Yaptiklarinin cezası olarak, artik az gülsünler
çok ağlasinlar" (et-Tevbe, 9/81, 82; ayrica bk. 9/42-48, 63-64, 79,
83, 86, 87, 9I, 93-96).
YAHUDİ SÜVEYLİM 'İN EVİNİN YAKILMASI:
YAHUDİ SÜVEYLİM 'İN EVİNİN YAKILMASI:
Münafıklardan bazı kişilerin Yahudi Süheylim'in Casum mevkiindeki
evinde toplanip, Tebuk gazasına çikacak halkı Hz. Peygamber'in
etrafindan dağıtmak üzere toplandıkları haber alındı.
Bunun üzerine Allah elçisi Talha b. Ubeydullah'ı (ö.
36/656) bazi sahabelerle birlikte onlara gönderip Süveylim'in evini
ateşe vererek üzerlerine yıkmasını emretti. Emir yerine getirildi. Dahhâk
b. Halîfe evin damından atlayinca ayagi kırıldı. İbn Übeyrik ve
arkadaşlari ise damdan atlayıp kaçtilar (İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre,
IV, 16I; Diyarbekri, Hâmis, II, 124).
İHMALCILIK YÜZÜNDEN SEFERE KATILMAYAN MÜSLÜMANLAR:
İHMALCILIK YÜZÜNDEN SEFERE KATILMAYAN MÜSLÜMANLAR:
Mümin olduklari halde ihmalcilik yüzünden sefere
katilamayanlar da olmustu. Bunlar: Kâ'b b. Mâlik, Mirâre b.
Rabî' ve Hilâl b. Ümeyye (r. anhüm) idi.
Kâ'b b. Mâlik; Akabe'de Hz. Peygamber'e bey'at etmis, Bedir
dışında tüm gazalara katılmıştı. Tebuk seferine katilmak için
her türlü imkâna sahip oldugu halde sirf ihmalciligi nedeniyle
bu gazaya katilamadigini şöyle belirtmiştir:
"Hz. Peygamber bu gaza için
hazirlanmaya başladilar. Ben de onlarla birlikte yol hazırlığını görmek üzere
sabahleyin evden çikip dolaşır, hiç bir iş görmeden akşam üzeri
döner, gelirdim. Kendi kendime; hazirlanmak için çok vaktim
var, derdim. Bu ihmalcilik bende sürdü gitti. Sonunda Rasulullah ve
ashabı birden yola çıkıverdiler" (Vâkidî, Megazî,
III, 997, 998).
Diğer iki sahabe de benzer ihmal içinde olup gecikmişler ve sefere
katılmamışlardı. Ancak daha sonra bu üç sahabe ruhen çok
daraldı ve dünya kendilerine dar geldi. Onların bu sıkıntısı Kur'an-ı Kerîm'de
söyle açiklanir: "Ve savastan geri kalan o üç
kisinin tövbesini de kabul etti. Bütün genişliğine rağmen yeryüzünün
kendilerine dar geldiği, ruhları son derece sıkıldığı, Allah'tan başka bir
sığınak olmadığını anladıklari zaman tövbe etsinler diye, Allah onlari
bağışlamıştı. Şüphesiz ki, Allah, tövbeleri çok kabul eden ve çok
merhametli olandır" (et-Tevbe, 9/118).
ÖZÜR NEDENİYLE SEFERE KATILAMAYANLARIN ECRE ORTAK OLUŞU:
ÖZÜR NEDENİYLE SEFERE KATILAMAYANLARIN ECRE ORTAK OLUŞU:
Ashab-ı kiramdan meşrû özürleri yüzünden Tebuk
gazvesine katılamayanların, katılan askerlerin kazandigi tüm ecre ortak
olduklari hadis-i şerifle sabittir.
Enes b. Mâlik (r.a)'den rivayete göre Hz. Peygamber Tebuk
seferi sirasinda söyle buyurmustur: "Medine'de bir topluluk kalmistir
ki, biz bir dag yolunda, bir vadide her yürüyüsümüzde,
onlar da bizimle birliktedirler. Ashap: Yâ Resulullah, onlar nasil bizimle
birlikte olur?" diye sorunca da; "Onlari burada bulunmaktan (hastalik,
gücü yetmemek gibi) mesrû özürleri menetmistir"
(Buhârî, Cihâd, 14I, Temennî, 9, Menâkibu'l-Ensâr,
1, 3, Megâzî, 56; Müslim, Zekât, 133, 136136; Tirmizî,
Menâkib, 65; Kâmil Miras, Tecrid-i Sarîh, VIII, 299, 3II)
TEBUK'E BÜYÜK YOLCULUĞA İMKÂN BULAMAYANLARIN AĞLAYIŞI:
Varlıklı sahabelerin yardımı ile ihtiyaçlı gaziler teçhiz ediliyor,
fakat sayı çok fazla olduğu için bu yardim da yetişmiyordu. İslâm
tarihinde "ağlayanlar" diye anilan yedi kişi Resulullah (s.a.s)'a
gelerek, bu gazveye katılmak istediklerini, fakat binit ve yiyeceklerinin
bulunmadığını bildirdiler. Hz. Peygamber'in kendilerine binit kalmadiğini söylemesi
üzerine bu yedi kahraman ağlayarak geri dönmüşlerdi. Bunlar Salim
b. Umeyr, Ulbe b. Zeyd, Ebû Leylâ el-Mâzinî, Seleme b.
Sahr, Irbâd b. Sâriye; bir rivâyete Abdullah b. Mugaffel ve
Ma'kil b. Yesâr veya Amr b. Gunme (r. anhüm)'dür. Onlarin bu
hali Kur'an-i Kerim'de söyle haber verilir: "Cihada çikabilmek
için binek vermen için sana geldikleri vakit: "Size verecek
bir binit bulamiyorum" dediginde, savas araç ve gereçleri
bulamadiklarini üzülüp gözleri yaşla dolu olarak geri dönenlere
de bir sorumluluk yoktur" (et-Tevbe, 9/92).
Bunun üzerine bu yedi mücahidden ikisine İbn Yamin, ikisine Hz.
Abbas b. Abdilmuttalib, üçüne de Hz. Osman binit sağlamıştır.(İbn İshak, İbn Elisâm, Sîre, IV, 161, 162; Vâkidî, Megâzi,
III, 994; Taberî, Tarih, III, 143).
TEBUK YOLCULUĞUNUN BAŞLAMASI:
TEBUK YOLCULUĞUNUN BAŞLAMASI:
Hz. Peygamber (s.a.s) Tebuk gazasini Medîne'den Hicretin 9. yili
Recep ayinda perşembe günü çıkmıştı. Çünkü O,
cihada perşembe günü çikmayi severdi. Bu, Rasulullah (s.a.s)'in
sonuncu gazası oldu.
Medine'de vekil birakilan Hz. Ali için münafiklarin "Muhammed,
Ali'yi onda görüp hoslanmadigi bir sey için geri birakmistir"
gibi dedikodular yapmasi üzerine, Hz. Ali silahlanip Cürf mevkiinde
Hz. Peygamber'e yetisti. Resulullah'in gelis nedenini sormasi üzerine
hakkindaki dedikodudan söz etti. Hz. Peygamber; "Onlar yalan söylemislerdir.
Ben seni arkamda biraktiklarima vekil tayin ettim. Hemen geri dön, gerek
benim ev halkim ve gerekse senin ev halkin içinde vekilim ol. Sen bana göre,
Musa'ya göre Harun'un durumunda olmak istemez misin? Ancak benden sonra
Peygamber gelmeyecektir" dedi. Hz. Ali; "Ey Allah'in elçisi öyledir"
diye cevap verdi ve Medîne'ye geri döndü" (İbn İshak, İbn
Hisâm, Sîre, IV, 163, Ibn Sa'd, Tabakât, III, 24 25, Taberî,
Tarih, III, 144, Ibnü'lEsîr, el-Kâmil, Beyrut 1385/1965, II,
278).
Hz. Peygamber'in komutasındaki onbin kişilik İslâm ordusu Medine'den
Tebuk'e kadar onsekiz yerde konakladı, ondokuzuncu konaklama yeri Tebuk
oldu. Bu konaklama yerlerinde namaz kilinan yerler günümüzde de
adlariyla mescit olarak bilinmektedir. Zülhusub, Feyfâ, Zülmerve,
Rak'a ve Vâdilkurâ mescidleri gibi .
Yolculuk sirasinda ve konaklama yerlerinde pek çok ibretli ve
hikmetli olaylar vuku buldu. Allah'in elçisi yol boyunca öğütlerini
sürdürdü. Bunlardan bazıları şunlardir:
1) Sekizinci konaklama yeri olan Hicr'da olanlar:
Hicr, Semûd kavminin yaşayıp helâk oldugu yerdir. Salih Peygambere isyan eden bu topluluğu Yüce Allah korkunç bir haykırışla helâk etmişti (bk. el-A'râf, 7/73-9; el-Hicr, 15/8I-84; es-Şuarâ, 26/141-159; Hûd, 11/61-68; en-Neml, 27/45-53). Hz. Peygamber bu kavmin mucizeleri gördükleri halde peygamberlerine karşı gelmelerini açıkladı ve bu yerden hızlı geçilmesini emir buyurdu.
Hicr, Semûd kavminin yaşayıp helâk oldugu yerdir. Salih Peygambere isyan eden bu topluluğu Yüce Allah korkunç bir haykırışla helâk etmişti (bk. el-A'râf, 7/73-9; el-Hicr, 15/8I-84; es-Şuarâ, 26/141-159; Hûd, 11/61-68; en-Neml, 27/45-53). Hz. Peygamber bu kavmin mucizeleri gördükleri halde peygamberlerine karşı gelmelerini açıkladı ve bu yerden hızlı geçilmesini emir buyurdu.
Hicr kuyularindan alinan sulari döktürdü ve bununla
hazirlanan ekmek hamurlarının develere yedirilmesini emir buyurdu. (Vâkidî,
Megâzî, III, 1II8; Ahmed b. Hanbel, II, 9: Asim Köksal, a.g.e.,
IX, 185 vd.). Böyle hüzünlü bir beldeye neş'eyle
girilmesini, Hicr'da oturan halkla temas etmemelerini emir buyurdu (Vâkidî,
Megâzî, III, 1II8; Ahmed b. Hanbel, V, 231).
Allah elçisi, Hicr'da gece şiddetli kasırganin kopacagini, bu yüzden
kimsenin yaninda arkadasi olmaksizin dışarı çıkmamasını ve develerin
dizlerinin bağlanmasini bildirdi. Kasirga çıktı ve uyariya uymayan iki
kişiden birisi nefes darlığına uğradı, digerini fırtına sürükledi.
Mücahitler Hicr'da sabahlayinca şiddetli susuzlukla karşılaştılar.
Allah elçisi özellikle Hz. Ebû Bekir'in yağmur duası yapmasını
istemesi üzerine, ellerini kaldırıp yağmur için dua etti. Daha
ellerini indirmeden yağmur yağmaya başlamıştı.(İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre,
IV, 165; Taberî, Tefsîr, XI, 55; Tarih, III, 144). Bunun üzerine
daha önce; "Muhammed hak peygamber olsaydi, Musa peygamber'in
Allah'tan yağmur istediği ve yağdırdığı gibi, O da yağmur ister ve yağdırırdı"
diyerek dedikodu yapan münâfiklar seslerini kesmişlerdi.
Hz. Peygamber'in devesi "Kasvâ"ın kaybolması:
Hz. Peygamber'in devesi "Kasvâ"ın kaybolması:
Bir konaklama yerinde Resulullah (s.a.s)'in devesi Kasvâ kaybolmuş ve
aramalara rağmen bulunamamıştı. Benî Kaynuka Yahudilerinden müslüman
olan Zeyd b. Lusayt adlı münafık; "Kendisinin peygamber oldugunu söyleyen
ve size göklerden haberler veren Muhammed bugün kaybolan devesinin
yerini bile bilmiyor" diyerek müminlerin kalbine süphe sokmaya çalışıyordu.
Bunu haber alan Resulullah (s.a.s), Cebrail (a.s) haber vermesi üzerine
devenin bulundugu yeri ve ipinin bir dala takili bulundugunu bildirdi ve "Allah'a
yemin olsun ki, gerçekten ben, bir seyi Allah bana bildirmedikçe
bilemem" buyurdu. Gerçekten o yana giden sahabiler deveyi bulup
getirdiler.(İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, IV, 166, 167; Vâkidî,
a.g.e., III, 1I1I).
Zeyd b. Lusayt bu olaydan sonra, ertesi sabah kalbindeki Hz. Muhammed'in
peygamberliği konusundaki şüphelerinin yok oldugunu söylemiştir (Vâkidî,
Megâzî, III, 1I1I). Bazilari onun tövbe ettigini söylerken
Hârice b. Zeyd gibi bazi sahabiler de onun tövbe ettigini kabul
etmemislerdir (Ibn Ishak, Ibn Hisâm, IV, 167;Vâkidî, a.g.e.,
III, 1I1I).
Abdurrahman b. Avf'in imam oluşu:
Hicr'le Tebük arasinda bir konaklama yerinde tan yeri agardiktan sonra Allah elçisi ihtiyacini gidermek için uzak bir yere gitmisti. Cemaat güneşin doğmasindan korkarak Abdurrahman b. Avf (r.a)'i öne geçirdiler. Hz. Peygamber abdest alip dönünce Abdurrahman rukû'da idi. Cemaat Rasulullah'in geldiğini anlayinca neredeyse namazi bozacaklardı.Abdurrahman da imamlıktan çekilmek istedi. Fakat Rasulullah (s.a.s)'in işareti ile namaza devam etti. Allah elçisi bir rekâti imamla, bir rekâtı da selãmdan sonra ayağa kalkarak tek basina kildi. Namaz bitince de; "Güzel yaptınız" buyurdu.(Ahmed b. Hanbel, IV, 247; Vâkidî, Megâzî, III, 1I11).
Hicr'le Tebük arasinda bir konaklama yerinde tan yeri agardiktan sonra Allah elçisi ihtiyacini gidermek için uzak bir yere gitmisti. Cemaat güneşin doğmasindan korkarak Abdurrahman b. Avf (r.a)'i öne geçirdiler. Hz. Peygamber abdest alip dönünce Abdurrahman rukû'da idi. Cemaat Rasulullah'in geldiğini anlayinca neredeyse namazi bozacaklardı.Abdurrahman da imamlıktan çekilmek istedi. Fakat Rasulullah (s.a.s)'in işareti ile namaza devam etti. Allah elçisi bir rekâti imamla, bir rekâtı da selãmdan sonra ayağa kalkarak tek basina kildi. Namaz bitince de; "Güzel yaptınız" buyurdu.(Ahmed b. Hanbel, IV, 247; Vâkidî, Megâzî, III, 1I11).
Abdestte tek yikama ve mestlere meshetme:
Avf b. Mâlik'ten rivayete göre, Hz. Peygamber Tebuk seferi
sirasinda yolcular için mestler üzerine üç gün üç
gece, mukîm olanlar için bir gün bir gece süreyle
meshedilmesini emir buyurmustur.(Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 27). Hz. Ömer'in
bildirdigine göre abdest alınırken abdest azalari birer defa yikanmakla
yetinilmiştir (Ahmed b. Hanbel, 1, 23).
Vaktinde kılınamayıp kaza edilen sabah namazı:
Yolculukta Allah elçisi uykuda iken kaldirilmamış ve sabah namazı vakti çıkıp güneş bir mizrak boyu yükselmişti. Rasulullah (a.s) Bilâl'e: "Ben sana bu gece bizi bekle ve sabah olunca uyandir" demedim mi?" buyurdu. Bilâl: "Seni uyutan beni de uyuttu" dedi. Hz. Peygamber o yerden kalkip biraz gittikten sonra, önce sünneti sonra da farzi kaza etti.(Vâkidî, Megâzî, III, 1I15, 1I16).
Yolculukta Allah elçisi uykuda iken kaldirilmamış ve sabah namazı vakti çıkıp güneş bir mizrak boyu yükselmişti. Rasulullah (a.s) Bilâl'e: "Ben sana bu gece bizi bekle ve sabah olunca uyandir" demedim mi?" buyurdu. Bilâl: "Seni uyutan beni de uyuttu" dedi. Hz. Peygamber o yerden kalkip biraz gittikten sonra, önce sünneti sonra da farzi kaza etti.(Vâkidî, Megâzî, III, 1I15, 1I16).
Hz. Peygamber'in Tebük'te ashabı ile istişare etmesi:
Tebuk'e geldikten sonra Şam üzerine yürünüp yürünmemesi konusunda Allah elçisi ashabı ile istişare etti. Hz. Ömer: "Eger gitmekle emrolundun ise git" dedi. Hz. Peygamber: "Eger bu konuda Allah tarafindan emrolunmuş bulunsaydim, size danışmazdım" buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Ey Allah'in Rasulu orada Rumlar çok fazladir, müslümanlardan tek kişi bile yoktur, senin bu derece yakina gelmen onlari korkutmustur. Uygun bulursaniz bu yil buradan geri dönülsün veya yüce Allah bu konudaki buyruğunu bildirir" Bunun üzerine Hz. Peygamber Tebuk'ten ileri geçmedi (Ibn Ishak, Ibn Hisâm, Sîre; IV, 17I; Ibn Sa'd, Tabakâl, II, 166; Vâkidî, a.g.e., III, 1I19).
Tebuk'e geldikten sonra Şam üzerine yürünüp yürünmemesi konusunda Allah elçisi ashabı ile istişare etti. Hz. Ömer: "Eger gitmekle emrolundun ise git" dedi. Hz. Peygamber: "Eger bu konuda Allah tarafindan emrolunmuş bulunsaydim, size danışmazdım" buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Ey Allah'in Rasulu orada Rumlar çok fazladir, müslümanlardan tek kişi bile yoktur, senin bu derece yakina gelmen onlari korkutmustur. Uygun bulursaniz bu yil buradan geri dönülsün veya yüce Allah bu konudaki buyruğunu bildirir" Bunun üzerine Hz. Peygamber Tebuk'ten ileri geçmedi (Ibn Ishak, Ibn Hisâm, Sîre; IV, 17I; Ibn Sa'd, Tabakâl, II, 166; Vâkidî, a.g.e., III, 1I19).
Diğer peygamberlere verilmeyip yalniz Hz. Muhammed'e verilen beş haslet:
Hz. Peygamber Tebuk'te gece namazini (teheccud) çadırının önünde
kıldığı bir gece, yanına gelen sahabilerle sohbet ederken şöyle
buyurmustur: "Benden önceki peygamberlerden hiç birisine
verilmeyen şu beş şey bana verilmiştir:
a- Önceki peygamberler yalniz bir kavme gönderilmişken, ben bütün
insanlara gönderildim.
b- Yeryüzü bana mescit ve temizlik araci kilindi. Bu yüzden
namaz vakti nerede olursa teyemmüm edip namazimi kilarim. Önceki ümmetler
ise ibadetlerini ancak Kilise ve Havralarda yapabilirdi.
c- Savaş ganimetleri bana helal kılındı. Halbuki önceki peygamberlere
helâl kılınmamiştı.
d- Bana sefaat makami verildi.
e- Ben bir aylik uzak yerdeki düsmanin kalbine korku salmakla yardim
olundum" (bk. Buhârî, Teyemmüm, 1, Salât, 56; Müslim,
Mesâcid, 3, 4, 5; Ebû Dâvud, Salât, 24; Tirmizî,
Mevâkît, 119, Siyer, 5; Nesâî, Cusl, 26; Ibn Mâce,
Tahâre, 9I; Dârimî, Salât, 111, Siyer, 28; Ahmed b.
Hanbel, I, 25I, 3I1, II, 222, 24I, 25I, 312; Vâkidî, Megâzî,
III, 1I21 vd .).
Hz. Peygambere ve ümmetine ayricalik sağlayan bu niteliklerin Bizans'a
karsi yapilan böyle büyük bir harekât sırasinda açiklanmasi şu noktaları akla getirmektedir.
Çevrede en güçlü olarak bilinen Doğu Roma
imparatorluguna karşı durabilecek bir güce sahip olan İslâm
topluluğu, yakinda bu yöreleri ele geçirecek ve rum diyarı İslâm'a
girecek, böylece arap toplumlari dışına çikan İslâm
evrensellik özelliğine kavuşacaktir .
İslâm ordusu yolculuk sirasinda günlerce çeşitli yer ve
mevkilerde, arz üzerinde farz ve nafile namazlari kılmış ve böylece
ibadetin yalniz mescidlerde yapilabilecegi imaji yerine namaza evrensel bir
mescid anlayisi kazandirilmistir. Abdest ve gusülde de su yerine,
gerektiğinde teyemmümle yetinmenin uygulamaları yapılmıştır.
Bu gibi askeri hareketlerde zafer sonrasi elde edilecek ganimetlerin beste
biri beytülmalin, beste dördü de gazilerin hakki olmak üzere
mesrû kilinmistir. Bu da savaslarda ayri bir tesvik unsurudur (bk. "Ganimet"
mad .).
Çevrede bir aylık uzak yerde bulunan düşman o gün için
Doğu Roma İmparatorluğu ve bunlarin baskanı Heraklius olmalıdır. İmparatorun ve
askerlerinin kalbine korku düştüğü için Hicaz'a saldırıp
yakıp yıkmak üzere yola çıktıkları halde bu cesareti gösterememişlerdir.
Güçlü İslâm ordusunun hazırlıklı, düzenli ve her çesit
savaş rizikosunu göze alarak Tebuk'e kadar gelmesi, güç
dengesini psikolojik bakimdan Müslümanlarin lehine çevirmiştir.
Böylece düsman için, savas olmasa bile güç
hazirlamayi emreden ayetin hükmü gerçeklesmiştir .
Ayette şöyle buyrulur: "Onlara karsı gücünüzün
yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazirlayin ki, bununla Allah'ın düşmanı
ve sizin düşmanınınızı ve daha bundan başka sizin bilmediginiz, fakat
Allah'in bildiği diger düşmanlari korkutasınız. Allah yolunda ne
harcarsaniz, karsılığı size eksiksiz ödenir, asla haksızlığa
uğratılmazsınız" (el-Enfâl, 8/6I).
Hz. Peygamber Tebuk'te bulundugu sirada Halid b. Velid'i dört yüz
atlı ile bir hristiyan topluluk olan Dûmetülcendel'in kralı Ükeydir
b. Abdilmelik üzerine gönderdi. Dûmetülcendel Şam yolu üzerinde
Tebuk'e yakin, sulu, hurma ve ekinleri bol, büyük bir ticaret
merkezi idi. Halid b. Velid az sayida bir askerle bilmedikleri bir yörede
kralı nasıl bulacaklarını sorunca, Allah elçisi onu "yabanî
sığır avlarken bulup yakalayacağını" haber verdi.
Gerçekten Halid ve arkadaşları kaleye yaklaştıkları sırada normal
kırsal kesimde az rastlanan bir yaban sığırının kale kapısına yaklaşmakta
olduğunu gördüler. Yukarıdan Ükeydir ve ailesi de bu semiz
hayvanı görmüşlerdi. Ükeydir silahlanıp birkaç adami ile
birlikte sığırı avlamak üzere kaleden dışarı çıkınca da onu
yakaladilar ve elleri bağlı olarak kalenin önüne getirdiler .
Orada Halid'le Ükeydir arasinda yapilan anlaşmaya göre, Ükeydir
Müslümanlara: Iki bin deve, sekiz yüz at, dört yüz zirh
gömlek, dört yüz mızrak vermek ve Ükeydir ile kardeşi Mudad
Hz. Peygamber'e kadar götürülüp haklarinda Allah elçisi
hüküm vermek üzere sulh oldular. Bundan sonra kaleye girilerek
belirlenen ganimet malları teslim alındı.(bk. Vâkidî a.g.e., III,
1I27, 1I34; Ibn Ishak, Ibn Hisam, Sire, IV, 169 vd; Ibn Sa'd, Tabakât, II,
62, 166).
Eyle, Ezruh ve Cerba Melikleri ile Sulh Anlaşması Yapılması:
Hz. Peygamber Tebuk'te bulundugu sırada Kızıldeniz'in kuzeyinde ve Akabe körfezinin sonunda deniz sahilindeki Eyle hükümdari Yuhanna b. Ru'be, gelerek yıllık belirli miktarda cizye vermek üzere kendisi ile sulh anlaşmasi yaptı.Hz. Peygamber Yuhanna'ya şu ahitnameyi yazılı olarak verdi.
Eyle, Ezruh ve Cerba Melikleri ile Sulh Anlaşması Yapılması:
Hz. Peygamber Tebuk'te bulundugu sırada Kızıldeniz'in kuzeyinde ve Akabe körfezinin sonunda deniz sahilindeki Eyle hükümdari Yuhanna b. Ru'be, gelerek yıllık belirli miktarda cizye vermek üzere kendisi ile sulh anlaşmasi yaptı.Hz. Peygamber Yuhanna'ya şu ahitnameyi yazılı olarak verdi.
"Bismillahirrahmânirrahîm . Bu, Allah ve Peygamberi
Muhammed'den Yuhanna b. Ru'be ile Eyle halkindan denizdeki gemilerde bulunanlari
ve karadaki gezen, dolaşanlari için eman yazisidir: Gerek bunlar ve gerek
Sam, Yemen ve deniz sahili halkindan Eylelilerle birlikte bulunanlar, Allah'in
ve Resulunün himayesindedirler. Onlardan bir kötülük
işleyeni yanındaki malı koruyamayacak, bu mal, alana da helâl olacaktir.
Denizde, karada herkes dilediği tarafa yolculuk yapma hakkina sahiptir"
(Ebu Ubeyd, el-Emvâl, Misir 1388/1968, s. 287 vd; Ibn Ishak, Ibn Hisâm,
Sîre, VI, 169).
Eyle krali Yuhanna ile birlikte Ezruh ve Cerba halki temsilcileri de Tebük'e
gelip Hz. Peygamber'le cizye vermek üzere anlasma yaptilar. Bunlar her yil
Recep ayinda saf altindan yüz dinar cizye ödemeyi kabul ettiler ve
buna karsilik onlara birer emannâme (güven mektubu) verildi. Bu iki
topluluk da Eyleliler gibi Yahudi toplumudur (Ibn Sa'd, Tabakât, 1, 289
vd; Ibn Ishak, Ibn Hisâm, Sîre, IV, 169; Vâkidî, Megâzî,
III, 1I31).
MESCİD-İ DIRÂR OLAYI:
Hz. Peygamber Tebuk'te yirmi gün kadar kaldiktan sonra, ashab-i kiramin ileri gelenleri ile istisare ederek geri dönmeye karar verdi. Çünkü Bizans ordusu saldirmaya cesaret edememiş ve amaca ulaşılmıştı. O gün için daha fazla ileri gidip kan dökmeye ihtiyaç yoktu. Çünkü Şam yöresini fetih gibi bir amaçla yola çıkılmamıstı. Üstelik Şam yöresinde bulaşıcı bir hastalik (tâun) oldugu da haber alınmıştı. Geri dönüş için yola çıkan ordu Ramazan'ın ilk günlerinde Medîne'ye ulaştı. Hz. Peygamber Tebuk'e giderken Medine'ye bir saat uzakliktaki Ziyevan köyüne geliniğinde münâfiklardan bir heyet gelerek: "Ey Allah'in Rasulu! Biz hastalar ve Kuba mescidine gelemeyenler için özellikle yağmurlu gecelerde namaz kılmak üzere bir mescid bina ettik. Teşrif edip burada namaz kıldırsanız, hayir ve bereketle dua buyursanız" dediler. Hz. Peygamber bunun dönüşte olabileceğini söylemişlerdi. Bunun üzerine Tebuk dönüşü bu sözü Allah elçisine hatırlatıp yeni yapılan mescide gelmesini rica ettiler.
Hz. Peygamber Tebuk'te yirmi gün kadar kaldiktan sonra, ashab-i kiramin ileri gelenleri ile istisare ederek geri dönmeye karar verdi. Çünkü Bizans ordusu saldirmaya cesaret edememiş ve amaca ulaşılmıştı. O gün için daha fazla ileri gidip kan dökmeye ihtiyaç yoktu. Çünkü Şam yöresini fetih gibi bir amaçla yola çıkılmamıstı. Üstelik Şam yöresinde bulaşıcı bir hastalik (tâun) oldugu da haber alınmıştı. Geri dönüş için yola çıkan ordu Ramazan'ın ilk günlerinde Medîne'ye ulaştı. Hz. Peygamber Tebuk'e giderken Medine'ye bir saat uzakliktaki Ziyevan köyüne geliniğinde münâfiklardan bir heyet gelerek: "Ey Allah'in Rasulu! Biz hastalar ve Kuba mescidine gelemeyenler için özellikle yağmurlu gecelerde namaz kılmak üzere bir mescid bina ettik. Teşrif edip burada namaz kıldırsanız, hayir ve bereketle dua buyursanız" dediler. Hz. Peygamber bunun dönüşte olabileceğini söylemişlerdi. Bunun üzerine Tebuk dönüşü bu sözü Allah elçisine hatırlatıp yeni yapılan mescide gelmesini rica ettiler.
Bu mescid Ebû Âmir Fâsik adli bozguncu münafik ve
fasığın teşviki ile münafiklarca Kuba Mescidinin cemaatini bölmek
niyetiyle yapılmış ve Hz. Peygamber'e suikast düzenlemek üzere içi
silâhla doldurulmuştu. Hz. Peygamber bu mescide gitmeye hazırlanırken
Cebrail (a.s) gelerek durumu haber verdi.
Kur'an-i Kerîm'de bu mescidden şöyle söz edilir:
Zarar vermek, inkâr etmek, müminlerin arasını ayirmak ve daha önce Allah ve Rasulune karşı savaşanlara gözetleme yeri hazırlamak üzere bir mescid yapanlar; "Biz sadece iyilik yapmak istiyorduk" diye yemin ederler. Allah da şahittir ki bunlar yalancıdırlar" (et-Tevbe, 9/1I7). "Ey Muhammed! Bu mescidde asla namaz kilma. Şüphesiz ki, başlangicindan itibaren takva üzere kurulan mescidde (Kuba mescidi) namaz kilman daha hayırlıdır. O mescidde kendilerini maddî ve manevi kirlerden temizlemeyi seven adamlar vardir. Allah temizlenmek isteyenleri sever" (et-Tevbe, 9/1I8; bk. 1I9, 11I).
Kur'an-i Kerîm'de bu mescidden şöyle söz edilir:
Zarar vermek, inkâr etmek, müminlerin arasını ayirmak ve daha önce Allah ve Rasulune karşı savaşanlara gözetleme yeri hazırlamak üzere bir mescid yapanlar; "Biz sadece iyilik yapmak istiyorduk" diye yemin ederler. Allah da şahittir ki bunlar yalancıdırlar" (et-Tevbe, 9/1I7). "Ey Muhammed! Bu mescidde asla namaz kilma. Şüphesiz ki, başlangicindan itibaren takva üzere kurulan mescidde (Kuba mescidi) namaz kilman daha hayırlıdır. O mescidde kendilerini maddî ve manevi kirlerden temizlemeyi seven adamlar vardir. Allah temizlenmek isteyenleri sever" (et-Tevbe, 9/1I8; bk. 1I9, 11I).
Bunun üzerine Hz. Peygamber ashab-i kiramdan Mâlik b. Dehsan ile
Ma'n b. Adiyy (r. anhümâ)'yi Mescid-i Dirar'i yikmak üzere gönderdi.
Bu sahabeler mescidi yakip yiktilar. Böylece kötü amaç için
bina edilen bir mescid ortadan kaldirilmis oldu (bk. Ibn Ishak, Ibn Hisâm,
Sîre, III, 71; Ibn Sa'd, Tabakât, III, 54I vd; Ibn Kesîr,
Muhtasar Tefsîr, II, 169; Kâmil Miras, Tecrîd-i Sarih, X,
422).
Özürsüz cihada katılmayan üç kişinin çilesi:
Rasulullah (s.a.s) Tebük'ten dönüste Medîne'ye girişte doğrudan Mescidi Nebevî'ye girip iki rekat namaz kildi. Çünkü seferden dönüşte bu, Rasulullah (s.a.s)'in âdeti idi. Sonra mescitte oturdu. Tebuk gazvesine katılamayıp Medine'de kalanlar tek tek gelip özürlerini yeminle teyit ettiler. Hz. Peygamber dış görünüşlerine bakarak özürlerini kabul edip, iç yüzlerini Allah'a havale etti ve haklarinda istiğfarda bulundu. Bunlarin sayisi seksen kadar idi.
Rasulullah (s.a.s) Tebük'ten dönüste Medîne'ye girişte doğrudan Mescidi Nebevî'ye girip iki rekat namaz kildi. Çünkü seferden dönüşte bu, Rasulullah (s.a.s)'in âdeti idi. Sonra mescitte oturdu. Tebuk gazvesine katılamayıp Medine'de kalanlar tek tek gelip özürlerini yeminle teyit ettiler. Hz. Peygamber dış görünüşlerine bakarak özürlerini kabul edip, iç yüzlerini Allah'a havale etti ve haklarinda istiğfarda bulundu. Bunlarin sayisi seksen kadar idi.
Ancak Kâ'b b. Mâlik, Mirare b. Rabî ve Hilâl b. Ümeyye
meşrû bir özürleri bulunmadigi halde cihada katilmamişlardi. Hz.
Peygamber'in huzuruna girince mazeret uydurma yoluna gitmeden dogruyu söylediler.
Rasulullah (s.a.s) halki bu üç sahabe ile görüşüp
konuşmaktan menetti. Üçü de bir köşeye çekilerek
elli gün süreyle yalnızlığa itildiler. Dünya başlarina zindan
oldu. Kirk gün geçince Hz. Peygamber bunlara Hüzeyme b. Sâbit
(r.a)'i göndererek kadınlarından da ayrı durmalarini bildirdi. Böylece
eşlerinin cihaddan geri kalan bu sahabelere hizmeti de men edilmiş oluyordu.
Yalniz Hilâl b. Ümeyye'nin eşi Allah elçisine gelerek; "Hilâl
yaşlıdır, hizmetçisi de yoktur. Yalniz mutfak işlerine yardımcı olsam"
diye izin istedi. Kendisine yalniz ev hizmeti için izin verildi.
Elli gün tamamlaninca bu üç sahabenin mağfiret edildiğini
bildirilen ayet indi. Bunu müjdeleyen sahabeye, Ka'b b. Mâlik
sevincinden bir kat elbise giydirmişti. Mescide geldiklerinde Allah'in Rasulu
Ka'b b. Mâlik'e söyle buyurdu: "Annen seni dogurdugu günden
beri yasadigin günlerin en hayirlisini sana müjdeliyorum". Ka'b; "Bu
müjde tarafinizdan mi, yoksa Allah tarafindan mi?" diye sorunca, Hz.
Peygamber; "Dogrudan Yüce Allah tarafindan" buyurdu. Bunun üzerine
Ka'b, bütün servetini Allah yolunda tasadduk etmek istedigini
bildirdi. Hz. Peygamber, bir bölümünü kendisine ayirmasinin
daha hayirli olacagini söyledi (Kâmil Miras, Tecrîd, X, 424 vd,
Hadis No: 1659; Ibn Kesîr, a.g.e., II, 175 vd.).
Allah Teâlâ bu üç sahabenin halini ve
affedilmelerini söyle bildirir: "Ve savastan geri kalan o üç
kişinin tövbesini de kabul etti. Bütün genişliğine rağmen yeryüzünün
kendilerine dar geldigi, ruhları son derece sıkıldığı, Allah 'tan baska bir
sığınak olmadığını anladiklari zaman tövbe etsinler diye, Allah onlari
bağışlamıştı. Süphesiz ki Allah, tövbeleri çok kabul eden ve çok
merhametli olandir" (et-Tevbe, 9/118).
Ka'b b. Mâlik ve arkadasları bu ilâhî iltifata, doğru sözlülükleri
ve samimi davranmalari sayesinde kavuştular. Ka'b bu olay üzerine, artik ömrü
boyunca doğrudan başka bir söz söylemeyeceğine dair Allah elçisine
söz verdi. Diğer münâfiklar uydurduklari yalan mazeretler yüzünden
helâk olurken onlar selâmete çıktılar.
Kaynak: Islam tarihi
selamun aleykum kardeslerim gununuz hayirlarla dolsun inshaAllah...canim peygamberim(sav) ve ashabi ne kadar zorluklar cekmisler ...Allah bizlerede onlar gibi dinimizi yasamayi nasip etsin .Nurettin Yildiz hocamizin bir konusmasinda dinlemistim bu sefer sirasinda vaktinde kilinamayan sabah namazi icin duyduklari uzuntuyu o kadar guzel anlatiyordu ki...Allahim sen yolundan ayirma bizi .canim kardesim Allah sendende razi olsun paylastigin bilgiler icin ...kahvemi ictim , sabah sohbetimide yaptim ...Allaha emanet olun..
YanıtlaSilWe aleykumselam kardeşim,
SilTebuk seferinden,başlangıcından,sefer sırasında ve sonrasında yaşananlardan alınacak büyük ibretler var,
Rabbim bizleri idrak edenlerden,gereğince amel edenlerden eylesin(amin).