İNSTAGRAM

İNSTAGRAM
hayatcemresi_ instagram

بسم الله الرحمن الرحيم

بسم الله الرحمن الرحيم
(İnsanları) Allah'a çağıran,iyi ve faydalı iş yapan ve "Ben müslümanlardanım" diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır?
Fussilet suresi 33.ayet

Kutlu Doğum Programları ile Yerleştirilmeye Çalışılan Soft Peygamber Algısına Reddiye

Henüz 29 Yaşında Hakka Yürüyen bir Şehid'in Dilinden Muhteşem Bir Sohbet

23 Mayıs 2013 Perşembe

KA'B BİN MALİK'İN TEVBESİ

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla başlarım... 
Havalar ısındı,yaz meyveleri çıkmaya başladı.Sıcak havalar,soğuk içecekler,serin yaz meyveleri ve üzerimize çöken tatlı bir rehavet,yalancı dünyanın güzelliklerine karşı içimizde daha bir iştiyak oluşu...Bunlar size ne hisettirir,ne hatırlatır?
 Her yazın gelişi bir sahabe ve yine sahabe olan iki arkadaşının hatıralarını aklıma getirir,kendimi onların yerine koyup ben ne yapardım?..diye düşünürüm hep.
Dünya bütün güzelliği,nimetleri ve rahatlığı ile önünüzde dururken bütün bunları bırakıp çok çetin ve günlerce sürecek,uzun bir yolculuğa çıkabilir miydiniz?
Bir yanda Allah Rasulunun(s.a.v) sefer için hazırlık ve sefere çıkış emri,bir yanda nefsin bütün bu güzellikler,sıcağın ve güzel nimetlerin,sebep olduğu rehavetle hiç bir şey yapmak istememesi,tembellik göstermesi...Bu ne zor bir imtihandır!
Ka'b bin Malik'ten bahsediyorum.Böyle ağır bir imtihandan geçen,rehavetine yenik düşen ama sonra pişman olup Allah Rasulune(s.a.v)lafı hiç evirip çevirmeden olduğu gibi doğruyu söyleyen,hakkında verilen hükme razı olan,sabreden ve bu doğru sözlülüğü,pişmanlığı,Allah'a ve Rasulüne itaati ve sabrı ile kurtuluşa eren,bizzat vahiyle affedildiği müjdelenen Ka'b bin Malik'ten ve iki arkadaşından bahsediyorum.Onların hikayelerinde bizim için büyük ibretler var.Rabbim idrak etmeyi,gereği üzere amel etmeyi,dosdoğru olmayı,kurtuluşu bizlere de nasip etsin(amin).Gelin şimdi onların hikayesini,Ka'b bin Malik'ten dinleyelim. 
***
Ka’b Bin Malik’in (ra) dilinden Tebuk seferinden geri kalan Sahabelerin (ra) tevbeleri
“Öyle ki, yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmış ve Allah’(dan gelecek olan)a karşı yine O’ndan başka sığınacak hiçbir yer olmadığını anlamışlardı. Sonra (Allah) onları tevbeye muvaffak kıldı ki; tevbe etsinler! Çünkü, Tevvab (tevbeleri çok kabul eden), Rahim (çok merhamet eden) ancak Allah’tır.” [1]
Ka’b Bin Malik’in (ra) dilinden Mürare Bin Rabiatul Amiri, Hilal Bin Ümeyyetül Vakifi  ve kendisinin, Tebuk gazvesinden geri kalmalarının ardından ettikleri tevbe ve bu tevbenin haklarında nazil olan ayet ile kabul edilişi…
Ka’b Bin Malik (ra) Tebuk gazvesinde Rasulullah’tan (asm) ayrılıp harpten geri kaldığını şöyle anlatır:
Tebuk gazvesinden başka Rasulullah’ın savaşlarının hiç birisinden geri kalmadım. Sadece Bedir gazvesinden geri kalmıştım. Bu gazveden geri ka­lanlardan hiç kimse azarlanmamıştı. Çünkü Rasulullah ve Müslümanlar Bedir gazvesine Kureyş’in ticaret kervanını takip için çıkmışlarken, Allah-ü Teala, onları haberleri olmaksızın, düşmanlarıyla yolda birleştirdi. Ben Akabe gecesin­de İslam’a yardım üzerine anlaşma yaptığımızda Rasulullah’ın yanında ha­zır bulundum. Bedir gazvesi halk arasında Akabe biatından daha çok anılsa da bana göre Bedir’de bulunmak, Akabe’de bulunmak kadar sevimli değil­dir. 
Benim Tebük harbinde Rasulullah’tan ayrılıp geri kalışımın hikayesi şöyledir:
Ben hiçbir zaman, Rasulullah’tan ayrılıp o harpten geri kaldığım zamanki kadar kuvvetli ve varlıklı olmamıştım. Vallahi daha önce hiçbir zaman bir araya getirememiş olduğum iki binek hayvanını o gazve sırasında bir araya getirmiştim. Bir de o gazveye gelinceye dek, Rasulullah herhangi bir yere gaz­veye karar verdiği zaman onu gizli tutup, başka bir seferi öne sürerdi. Bu gaz­veye şiddetli bir sıcak altında girişileceği için, uzak ve tehlikeli bir yolculuk ve kalabalık bir düşmanla karşılaşacaktı. Bu sebeple savaş hazırlıklarını yapsınlar diye Müslümanlara durumu açık seçik anlatarak, gitmek istediği yönü haber verdi.
Rasulullah’ın yanındaki Müslümanlar pek çoktu. Onların isimlerinin ya­zıldığı bir defter de yoktu. Ka’b (ra) sözlerine devamla:
Firar etmek isteyenler çok azdı. Onlar da haklarında Allah’tan vahiy gelmedikçe yaptıklarının gizli kalacağını sanabilirlerdi. Rasulullah bu gaza­ya meyvelerin olgunlaştığı ve gölgelerin arandığı bir mevsimde gitmişti. Ben de bunlara çok düşkündüm. Rasulullah ve beraberindeki Müslümanlar ha­zırlığa başladılar. Ben de onunla beraber hazırlanmak için çıkıyor, bir şey yap­madan geri dönüyor ve kendi kendime “İstediğim zaman hazırlanabilirim.” diyordum. Benden başkaları sürekli gayret sarf ederken, bende bu gevşeklik hali devam etti.
Rasulullah Müslümanlarla birlikle bir gün, erkenden yola koyuldu. Bense hazırlık olarak hiçbir şey yapmamıştım. Sonra sabah evden çıkıyor, fakat ak­şam hiçbir şey yapmadan eve dönüyordum. Ben bu halimde devam ederken onlar sefere çıktılar. Yola çıkıp arkalarından yetişmeyi çok düşündüm fakat bu bana nasip olmadı. Rasulullah gazveye gittikten sonra halk arasına çıkıp, ortalıkta benim gibisini görememek gücüme gitmişti. Gör­düklerim ya münafık olarak bilinen veya Allah’ın özürlü saydığı Mümin kişilerdi.
Rasulullah Tebuk’e varıncaya kadar benden hiç bahsetmemiş. Tebuk’te Sahabeler arasında otururken beni hatırlayarak “Ka’b Bin Malik ne yaptı?” diye sormuş. Beni Selime’den Abdullah Bin Üneys:
“Ya Rasulullah! Onu çifte cübbesi ile kibir içinde sağa sola bakmak, aramıza katılmaktan alıkoydu.” demiş. Bunun üzerine Muaz Bin Cebel adama:
“Ne fena söyledin!” diye cevap vermiş ve Rasulullah’a hitaben de:
“Vallahi Ya Rasulullah! Biz onun hakkında iyilikten başka bir şey bilmiyoruz.” demiş. Bunun üzerine Rasulullah susmuş.
Ka’b sözlerine devamla der ki:
Ne zaman ki Rasulullah’ın Tebuk’ten ayrılıp Medine’ye döndüğünü duydum, beni şiddetli bir merak sardı, yalanlar uydurmaya başladım. “O’nun öfkesinden nasıl kurtulacağım.” diyordum. Rasulullah’ın gelmek üze­re olduğu söylenince yanlış düşünceler kafamdan uzaklaştı. Bu yoldan bir şey elde edemeyeceğimi kesin olarak anlamıştım. Bu yüzden gerçeği söyle­meye karar verdim. Rasulullah bir sabah Medine’ye geldi. O bir seferden dön­düğünde ilk olarak mescide girer, orada iki rekat namaz kılar, sonra halkın işlerine bakardı. Rasulullah insanların meseleleriyle ilgilenince, savaşa katıl­mayanlar huzuruna çıktı. O’na karşı mazeretlerini açıklıyorlar, önünde ye­min ediyorlardı. Bunlar seksen küsur kadardılar. Rasulullah bunların ileri sür­dükleri mazeretleri kabul edip, biatlerini tazeledi ve bağışlanmalarını dileye­rek, iç yüzlerini Allah’a havale etti. Ben de varıp selam verdiğim zaman öf­keli bir şekilde gülümseyerek:
“Gel bakalım.” dedi. Bunun üzerine, yürüye­rek, karşısına oturdum.
“Neden harbe katılmadın, kendine binek hayvanı satın almamış mıydın?” buyurdu. Şöyle cevapladım:
“Ya Rasulullah (asm), eğer senin değil de, dünya halkından bir başkasının kar­şısında olsaydım, bir mazeret uydurup, onun öfkesinden kurtulurdum. Çünkü ben konuşmasına fesahat verilmiş kimseyim. Vallahi kesin­likle biliyorum ki; bugün size karşı öfkenizi üzerimden savacak yalan bir söz söylesem, çok geçmeden Allah, öfkenizi üzerime çekecektir. Eğer size doğ­ruyu söyler ve bu yüzden bana kızacaksanız, doğru konuşmakta Allah’tan hayırlı sonuç bekliyorum. Vallahi hiçbir mazeretim yoktu. Vallahi hiç bir za­man senden geri kaldığım zamanki kadar, güçlü ve geniş imkanlı değildim.”
Bunun üzerine Rasulullah (asm):
“Bu adam doğru söylüyor. Şimdi kalk git. Hak­kında Allah hükmünü verinceye kadar bekle.” buyurdu.
Beni Seleme’den bazı kimseler ayağa kalkıp peşimden yürüdüler ve ba­na şöyle dediler:
“Vallahi biz senin bundan önce bir suç işlediğini bilmiyo­ruz. Sen gazadan geri kalan diğer kimselerin ileri sürdükleri gibi mazeret be­yan edememen sebebiyle acze düştün. Halbuki Rasulullah’ın (asm) hakkında af di­lemesi yeterliydi.” Ka’b (ra) diyor ki:
“Vallahi beni o kadar kınadılar ki, hatta Rasulullah’ın (asm) huzuruna dönüp kendi kendimi yalanlamak istedim. Onlara:
“Şimdiye kadar aynı muameleye muhatap olan benden başka kimse var mı?” dedim. Bana:
“Evet, senden başka iki kişi daha aynı muameleye maruz kaldı. Onlar da senin gibi konuştular ve sana söylendiği gibi onlara da söylendi.” dediler.
“Onlar kimlerdir?” dedim.
“Mürare Bin Rabiatul Amiri ile Hilal Bin Ümeyyetül Vakifi.” dediler.
Durumları bana örnek olan, Bedir harbine ka­tılmış iki salih adamın adını verdiler. Bu iki kişiyi bana söylediklerinde, tereddütten vazgeçtim, görüşümde sebat ettim.
Rasulullah (asm) harpten geri ka­lanlar arasında, bizim üçümüzle konuşmaktan herkesi men etti. İnsanlar da bizden çekindiler veya bize karşı tavırlarını değiştirdiler. O kadar ki, kendi yurdum bana yabancılaştı. Orası artık eski memleketim değildi. Bu halde elli gün kaldık.
Diğer iki arkadaşıma gelince, halktan uzak­laşıp boynu bükük iki zavallı haline geldiler. Evlerine kapanıp devamlı ağlı­yorlardı. Ben daha genç ve güçlü idim. Bu nedenle evden çıkıp Müslümanlarla beraber namazda bulunuyor ve sokaklarda geziyordum. Ancak benim­le hiçbir kimse konuşmuyordu. Namazdan sonra Rasulullah’ın (asm) meclisine va­rır, kendisine selam verirdim. Kendi kendime “Selamımı almak için, dudak­larını kıpırdattı mı, kıpırdatmadı mı?” diye sorardım. Sonra O’na yakın bir yerde namaza durarak kendisini gizlice gözetlerdim. Namaza durduğumda bana doğru bakıyor, fakat kendisine doğru baktığımda yüzünü başka tarafa çeviriyordu. Sonra yolda Ebu Katade’yle (ra) karşılaştım. O amcamın oğlu ve çok sevdiğim biriydi. Kendisine selam verdim. Vallahi selamımı bile almadı. Ona:
“Ey Ebu Katade! Allah aşkına sana soruyorum. Benim Allah ve Rasulünü sevdiğimi bilmiyor musun?” dedim. Cevap vermedi. Sözümü tekrar ettim. Yine sustu. Üçüncü defa Allah aşkına sordum. Bu defa bana:
“Allah ve Rasulü bilir.” diye karşılık verdi. Bunun üzerine gözlerim yaşardı. Bahçe duvarından atlayarak oradan uzaklaştım.
Bir gün Medine çarşısında yürüyordum. Medine’ye zahire satmaya gel­miş Şamlı bir çiftçi:
“Ka’b Bin Malik (ra) kim bana gösterin.” diyordu. Halk beni göstermeye başladı. Yanıma geldi ve bana Gassan Meliki tarafından gönde­rilen bir mektup verdi. Okur yazar olduğum için mektubu okudum. Şöyle diyordu:
“Selamdan sonra derim ki, Efendinizin sizi üzdüğünü duyduk. Allah sizi horlanacağınız ve mahrumiyette olacağınız bir yere bırakmasın. Ara­mıza katıl, seni bağrımıza basarız.”
Mektubu okuduğumda “Bu da bir başka imtihan.” dedim ve onu tandı­ra atıp yaktım. Elli günün kırk günü geçince bir gün baktım ki Resulullah’ın (asm) bir elçisi:
“Rasulullah sana zevcenden ayrı durmanı emrediyor.” dedi. Ben:
“Onu boşayacak mıyım, yoksa ne yapacağım?” dedim.
“Hayır boşama, on­dan uzak dur, kendisine yaklaşma.” dedi
Rasulullah aynı emri diğer iki ar­kadaşıma da iletmişti. Bunun üzerine eşime:
“Ailenin yanına git ve Allah bu konuda hüküm verinceye kadar onlarda kal.” dedim.
Hilal Bin Ümeyye’nin hanımı Rasulullah’a giderek:
“Ya Resulullah! Hi­lal Bin Ümeyye gücü kuvveti kalmamış bir ihtiyardır, hizmetçisi de yoktur, ona hizmet etmemi çirkin görür müsünüz? diye sordu. Rasulullah (asm) ona:
“Hayır, ancak sakın sana yanaşmasın.” buyurdu. Kadın Rasulullah’a hitaben:
“Val­lahi, onda hiçbir şeye karşı hareket yok. Vallahi bu iş başına geldiğinden beri, şu ana kadar devamlı olarak ağlıyor.” dedi.
Ka’b diyor ki, Yakınlarımdan biri bana:
“Kadının hakkında sen de Rasulullah’tan izin istesen, bak Hilal Bin Ümeyye’nin hanımına, kocasına bak­sın diye izin verdi.” dedi. Ben de:
“Bu konuda Rasulullah’tan izin istemem, çünkü ben genç bir adamım.” dedim.
Böylece bizimle konuşmanın yasaklandığı andan itibaren elli geceyi doldurmuş ol­duk. Ellinci gecenin sabahı, evlerimizin birinin damında sabah namazını kıl­dım. Allah Teala’nın bizden bahsederken belirttiği gibi, hayatım bana güç gelmiş ve yeryüzü bütün genişliğine rağmen başıma dar gelmiş bir halde otu­rurken, Sel tepesine çıkmış bir tellalın, gür sesini duydum:
“Ey Ka’b Bin Malik, müjdeler olsun.” diye sesleniyordu.
Derhal secdeye kapandım. Kurtuluş müjdesinin geldiğini anladım.
Rasulullah sabah namazını kılınca tevbemizin Allah tarafından kabul edildiğini halka ilan etmiş.
Halk da bizi müjdelemeye koştu. Arkadaşlarıma da müjdeciler gitti. Bana müjde veren kimse bana gelin­ce, üzerimdeki iki elbisemi hemen çıkardım. Müjdelik olarak kendisine giy­dirdim. Vallahi, o gün bundan başka elbisem yoktu. Bu yüzden ödünç bir ta­kım elbise edinerek giydim ve Rasulullah’ın huzuruna koştum. İnsanlar gruplar halinde yanıma gelerek:
“Allah’ın tevbeni kabul buyurması, sana kutlu olsun.” diyorlardı, tevbemin kabulünden dolayı beni tebrik ediyorlardı. Nihayet mes­cide girdim. Rasulullah sahabelerinin ortasında oturuyordu.
Ka’b sözlerine şöyle devam ediyor:
Rasulullah’a selam verdiğimde, se­vincinden yüzü parıldadı.
“Annenin seni doğurduğu günden beri, üzerinden geçen günlerin en hayırlısı ile müjdelendin.” dedi. Ben:
“Ya Rasulullah! Kendi tarafınızdan mı, yoksa Allah tarafından mı?” dedim.
“Hayır, Allah tarafından.” buyurdu. Resulullah’ın sevindiği vakit yüzü son derece nurlanırdı. Sanki yüzü ay parçası gibiydi. Huzuruna oturduğumda:
“Ya Rasulullah, tevbemin kabulü sebebiyle şükür için malımın tamamını Allah ve Rasulünün yolunda tasadduk (sadaka) edeceğim.” dedim. Rasulullah:
“Malının bir kısmını elinde tut, bu senin için hayırlıdır.” buyurdu. Ben:
“Hayberdeki his­semi bırakıyorum.” dedim ve:
“Ya Rasulallah! Allah beni ancak doğru söyledi­ğim için kurtardı. Hayatta kaldıkça doğru söylemek de tevbemin tamamıdır.” dedim. Allah’a andolsun ki, Rasulullah’a bu sözleri söylediğim günden beri Allah’ın (cc) doğru sözlülükle beni imtihan ettiğinden daha güzel, Müslümanlardan hiçbirini imtihan ettiğini bilmiyorum. Vallahi Rasulullah’a bu sözleri zikrettiğim günden bugüne kadar bilerek hiç yalan konuşmadım. Geri kalan öm­rümde Allah’ın beni koruyacağını umarım. Ka’b (ra) devamla:
“Allah-ü Teala şu ayetlerini inzal etti” dedi:
"Andolsun ki, Allah, yine peygambere ve en zor gününde ona uyan Muhacirler'le Ensar'a, içlerinden bir kısmının kalbleri az kalsın kayacak gibi olmuşken, tevbe nasip etti de lutfedip tevbelerini kabul buyurdu. Çünkü O, gerçekten çok şefkatli, çok bağışlayıcıdır."
"Allah, haklarında hüküm beklenen o üç kişiyi de bağışladı. Çünkü o derece bunalmışlardı ki, yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmeye başlamıştı, vicdanları da kendilerini sıkıntıya sokmuştu. Allah'dan kurtuluşun, ancak Allah'a sığınmakta olduğunu anlamışlardı. Sonra da Allah, onları tevbekâr olmaya muvaffak kıldı da tevbelerini kabul buyurdu. Şüphesiz ki Allah, tevbeleri çok çok kabul edendir, çok merhametli olandır."
 (Tevbe, 117-118)
Ka’b (ra) şöyle devam etti:
“Vallahi Allah’ın bana lütfettiği nimetler içinde beni İslam’a hidayet ettikten sonra Rasulullah’a, yalan söy­leyip de helak olanlar durumuna düşmemekten daha büyük bir nimeti bana ver­medi.” [2]
Kaynakça:
[1] Tevbe, 118
[2] Buhari, Müslim; Riyazü-s Salihin / Tevbe

7 yorum:

  1. Allah onlardan razi olsun..ne kadar guzel gunler ne kadar guzel seyler yasanmis..Efendimizin yaninda olmak,halini anlatmak,arkadaslarin ve cevrenin yaptigi bir hataya karsi tavir koymalari nasil bir asalet Allah'a Resulune ve dinimize karsi gosterilen derin saygiyi gosteriyir..Subhanallah..Rabbim en ufak yalandan muhafava etsin,mimetlerin kalpleri korelten turunden olanlari avucumuza yuvamiza girmelerini nasip etmesin insallah..Hayirli cumalar ablcim.

    YanıtlaSil
  2. selamun aleykum hepinize hayirli cumalar sahabelerin (r.a) hayatlarinda bizim icin essiz ornekler var bize cennet kapilarinin anahtarlarini gosteriyorlar dogrulukta bunlardan bir tanesi muhakkak Rabbim dogru yol uzerinden ayirmasin bizleri...canim kardesim kahvemi yaptim bi taraftan kahvemi yudumlarken bi taraftanda paylasiminizi okudum Allah razi olsun ...yazla birlikte gelen bu nimetler herseyden once Allahin sonsuz kudretini anlatiyor ...dunyanin bir sinegin kanadi kadar Allah katinda degeri olmadigi halde dunyanin nimetleri bu kadar guzelse cennet nimetlerini dusunun kardeslerim...Allah cumlemize firdevs cennetlerinin nasip etsin.

    YanıtlaSil
  3. Rabbim hatalarimiza karsi bu derece pismanlik duyabilmeyi ve tövbelerimizde bu kadar sadık olmayı nasip etsin

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili kardeşlerim,
      Değmesin Yağlı Boya,Nalan Sevgi ve Tûba kardeşim,
      konuya katkılarınız ve güzel dualarınız için çok teşekkür ediyor gönülden amiiin diyorum,Rabbim ayaklarımızı kaydırmasın,dini üzre sabit kılsın(amin),
      kalbi sevgilerimle...

      Sil
  4. Selamun aleykum. Hayırlı cumalar ablacım. Dogru sozlu olmak herzaman benı cok mutlu eder. Yalan SOYLEMEKten ALLAHa sıgınırım. Ne kadar guzel bır yasanmıs olay. kıskanmamak elde degıl. sımdıke zamanla kıyasladımda ınsanlar benımle konusmasa hıcde uzelmezdım sanırım. ama ozamankı gıbı olsa kahrolurdum bende. :( ALLAhım sonumuzda hayır eylesın.
    Aslında bır konudada yardıma ıhtıyacım var. rylul ayında kardesım evlenecek. tabıkı gunumuz sartlarındakı gıbı bır evlılık. ıslamı sartları goz onunde bulundurmadan. ve ben bu dugune gıtmek ıstemıyorum
    ama bılıyorumkı aıleme bunu soyleyemeyecegım dıye ıcım ıcımı yıyor. Bu ısten nasıl kurtulacagım bılmıyorum. ortam kesınlıkle benım onayladıgım bır yer degıl bunuda bılıyorum. Kendımı cok gucsuz hıssedıyorum. Dua edıyroum kı ozaman hayırlı bır vesıle versın Yaradanımda gırmeyeyeım o ortama dıyerek. dua et ablacım ne olur. selamun aleykum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. We aleykumselam fatmacım,
      tabii ki şimdiki insanlar bizimle konuşmasa onların ki kadar üzmezdi herhalde,
      onlar nasıl üzülmesin?Allah'ın en sevgilisi(s.a.v)kendileri ile konuşmuyor,yüzlerine bakmıyor ve O'nun(s.a.v)sevgili ashabı da aynı tavrı takınmak zorundalar,emir yücelerden geliyor...
      bu olay da gerçekten düşünüp ibret alınacak o kadar çok şey var ki,Rabbim idrak etmeyi ibret almayı nasip etsin(amin).

      Düğün konusuna gelince senin ki kadar yakın olmasada bizimde çok yakınımızın düğünü var,salonda bir düğün,ama salon ortamını bilirsin,ben de o salona gitmeyi düşünmüyorum,evde tebrik etmeyi düşünüyorum,
      küçüklükten sağlam bir islami temel almayanların bunları anlaması o kadar zor ki,Rabbim hidayetinden mahrum etmesin(amin).

      Sil
  5. gözlerim yaşlı okudum Allah beni ve tüm dileyenleri affetsin. Kendimi çok aciz hissediyorum sanki ne yapsam az..

    YanıtlaSil

HERKES YORUM YAPABİLİR,
siteniz veya bloğunuz yoksa ,profil seçin bölümünden Adı/URL yazan kısma tıklayın ,Ad yazan kısma adınızı ve soyadınızı yazın,
(yorumlarınızda iki isim kullanmanız,aynı isimle yazan diğer kardeşlerimizle karıştırılmamanız için önemli)
URL kısmını doldurmasanız da olur,yorumunuzu yazıp,

" YAYINLA "

yazısına tıkladığınızda yorumunuz gelir,ilginize çok teşekkür ederim.

KUR'AN IŞIĞINDA ÖLÜM, KIYAMET, AHİRET.....Mutlaka dinleyin...

BU SİTEDE YER ALAN KONULAR

Translate

Blog Archive

yasal uyarı

Protected by Copyscape DMCA Takedown Notice Search Tool HAYATCEMRESİ Adlı sitede yayınlanan tüm içerik hayatcemresi2.blogspot.com'a aittir.Hiçbir şekilde izinsiz kullanılamaz.
 
Copyright © HAYATCEMRESİ - Blogger Theme by BloggerThemes & freecsstemplates - Sponsored by Internet Entrepreneur