Allâhû Teâla (cc) tarafından vahiy yolu ile indirilen, peygamberler tarafından tebliğ edilen, insanların dünyada ve ahirette kurtuluşuna vesile olan itikadi ve ameli nizama İslâm adı verilmiştir. Allah’a (cc) teslimiyeti ifade eden İslâm kelimesi, (S-L-M) fiilinin if’al babından mâsdarıdır. Kur’an-ı Kerim’de ikisi Mekkî, altısı Medenî döneme ait olmak üzere sekiz ayet-i kerime’de geçmektedir. İf’al babından diğer türevleriyle beraber yetmiş beş ayette yer almıştır. İslâm, mükellefin Allah’a (cc) teslim olması, sadece O’na ibadet etmesi ve O’nun tekliflerine gönülden boyun eğmesidir. Peygamberimiz Efendimiz’in (s.a.v): “Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a (cc) yemin olsun ki, arzusunu İslâm’a tabi kılmayan kimse iman etmiş olmaz” buyurduğu ve teslimiyetin belirleyici unsurunu haber verdiği malûmdur. İslâm’a teslim olmak, aynı zamanda barışın ve esenliğin yayılmasını savunmaktır.
Çare Allah’a Kaçmak mı,
GÜNÜMÜZDE insanlığın belini büken ızdıraplar, sıkıntılar ve bunalımlar içinde kıvrandıran, perişan eden dertler vardır. Bu dertlerin öncelikle teşhis edilmesi, sonra da tedavisine başlanması hem şart hem çok acildir. Bu şuursuzluk, nemelazımcılık, bu acıklı hal ve korkunç durum; her şeyden önce derdin teşhisini iyi koyacak ve muhatabın durumuna ve anlayış seviyesine göre hareket edecek; yani, işin erbabı ve sahasının uzmanı olan kimseler ve aynı zamanda bu hususlarda tecrübeli ve deneyimli şahsiyetler istemektedir. Bu işi sahiplenecek kimseler iyi bilmelidirler ki, onlar sürekli olarak rahmet ve hürmetle hatırlanacak ve hiçbir zaman unutulmayacaklardır.
Bizim önceleri sahip olup da sonraları kaybettiğimiz bir kısım değerlerimiz vardır. Bu kaybediş, bizlere çok pahalıya mal olmuştur.
Bizim önceleri sahip olup da sonraları kaybettiğimiz bir kısım değerlerimiz vardır. Bu kaybediş, bizlere çok pahalıya mal olmuştur.
Kaybettiğimiz ve bir an önce kendimizde ve neslimizde diriltmemiz gereken hususların başında aşk ve heyecan, azim ve hamle ruhu gelmektedir.
Bu ruh; imanı, aşkı, heyecanı, azmi ve hareketi beraber görme ruhudur.
Barış, bir akd, bir sözleşme olduğu gibi aynı zamanda eylemler ve davranışlar bütünüdür; yani barış sadece söz ile olmaz ve sağlanamaz. İnsanlar ilk sözleşmeyi yüce Rabbimizle yapmışlardır: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” hitabına insanlar: “Evet, biz buna şahidiz, Sen bizim Rabbimizsin!” diye cevap vermişlerdir.(1)
Bu açıdan İslam, Müslüman bireyde ve Müslüman toplumda bir barış kültürü oluşturmuştur.
Allah bütün insanlığı barışa davet etmektedir: “Ey iman edenler! Hep birlikte silme/barışa girin!”(2)
Allah’ın insanları silme/barışa daveti, İslam’a davetidir; İslam’a daveti, barışa davetidir. Çünkü İslam, hem bir din hem de bir “Dünya Görüşü” olarak barış ismini taşır. Bilindiği gibi İslam ismi ve Kur’an’ın kavramı barış (silm), sulh, sükûnet, huzur, esenlik anlamları olan S-L-M kökünden gelir. Her Müslümanın birbirine söylediği “Selâm” sözü de aynı köktendir. Yüce Rabb’imizin bir ismi de “es-Selâm”dır.(3)
Cennetin isimlerinden biri de “Darü’s-Selâm”dır, selâm (mutluluk, barış) yurdu demektir.(4) “Allah kullarını Darü’s-Selâm’a (selam yurduna, cennete) çağırır.”(5) Peygamber (s.a.v.) namazından çıktığı zaman üç defa istiğfar eder ve “Allahümme entes-selâmü ve minkes-selâm tebârakte yâzel-celâli vel-ikram: Allah’ım selam sensin; selamet de ancak sendendir. Mübareksin; Ey celâl ve ikram sahibi!” derdi.(6)
Karşılaştığı kişiyi “Selâm” (Es-selâmü aleyküm) kelimesiyle selamlayan insan, karşısındakine “İşim, tavrım, davranışım selamdan ve barıştan ibarettir. Selametin ve barışın dışında bir hedefim, isteğim ve iradem yoktur.” mesajını vermektedir.
İslam, sadece ismiyle değil, akidesiyle, ibadet ve taatlarıyla, emir ve yasaklarıyla, helal ve haramlarıyla kısacası bütün öğretisiyle, düsturuyla barış dini demektir. Aynı zamanda “Müslüman” demek, kendi kendisiyle barışık ve barışta olan, hem kendisi hem de başkası için barış, esenlik dileyen kimse demektir.
Hayat Kavgadan mı İbaret?
Maddeci dünya görüşlerine göre ise, hayat sınıflar yahut bireyler arasında sürüp giden bir çatışmadır. Böyle bir hayat felsefesi, hırsları, menfaat duygusunu körükler. Güç firavunlaşır, hak kuvvetle tanımlanır. İnsanlığın mutluluk yolunda tek ümidi olan sevgi ve merhamet sadece lafta kalan süslü söylemlerden öteye geçemez. Vicdanlar etkisizleşir. Düşmanlık duyguları boy atmak için böyle ortamları arar. Zaten insanın hem cinsine karşı düşmanca davranma eğilimi onun mayasında vardır. Bu eğilim, insan soyu henüz ikinci kuşaktayken Kabil’in Habil’i öldürmesi ile(7) ortaya çıkmıştır.
Günümüz insanı da kendisiyle barışık olmadığı için diğer varlıklarla da barışık değildir. İnsanın mutluluğunu ortadan kaldıran bu kendi kendisiyle barışık olmama durumunun temelinde de “Allah’la barışık” olmaması yatmaktadır. Hâlbuki Ataullah İskenderi’nin dediği gibi: “Başlangıcı Allah ile olanın sonu da Allah’a kavuşmak olur.”
İnsanın kendi kendisiyle barışık olmama durumunun temelinde adaletsizlik vardır. Kendi kendisiyle ilişkisinde âdil olmayan insanın bir müddet sonra çelişkiler yumağına dönüşmesi sürpriz olmayacağı gibi, bu yolla vicdanını da sürekli yaralayan bir kimsenin mutluluğun asgari koşullarına dahi sahip olması düşünülemez. Kendi içindeki çelişkileri izale edemeyen ve vicdanıyla gerekli barışı sağlayamayan bir insanın toplumsal düzlemde âdil ve barışçıl davranışlar sergilemesi beklenemez.
Çağdaş insanın sıklıkla karşı karşıya kaldığı bencil ve iki yüzlü tutumların doğurduğu bireysel ve toplumsal hastalıkların temelinde bireyin öncelikle kendisini niyet ve vicdan açısından yeterince gözden geçirmemesi yatmaktadır. Oysa kişinin kendi kendisiyle barışının ve nihayet mutluluğunun temelinde ona adaleti emreden vicdanıyla barışık olması yatar. Ne yazık ki çağdaş insanının içine düştüğü psikolojik bunalım ortamı onu bir yandan vicdanın sesini duyamayacak bir hale getirirken, diğer yandan bu haliyle yaşamını sürdürebilmek için kendi kendisini kandırmayı kendisi için bir yaşama sanatı haline getirmiştir.
Evet; kendi kendini kandırıyor, pek çok insan... Olduğu gibi de, göründüğü gibi de olamıyor. Günümüz insanının çoğu, hayatı kavgadan ibaret görüyor... Ya değilse bu savaşlar neyin nesi?
Çare Nedir?
Varlık içinde yokluk çekiyoruz. Dünyanın en fazla sosyal sermayesi olan insanları Müslümanlardır. Evinin altındaki hazineden haberi olmayıp, zül ve züğürt yaşayanlara benziyoruz. Kendi değerlerimizi, imkanlarımızı iyi bilmeli ve değerlendirmeliyiz. Mutluluğu İslam’ın dışında arayanlar, doğruyu yanlış yer ve zeminde arıyorlar demektir.
Hz. Mevlânâ; “Körler pazarında ayna satma, sağırlar diyarında nâra atma!” diyor. Doğru teşhis, doğru reçete, doğru tedavi ancak hastalığı tedavi eder.
İyi insan yetiştirmede yapılacak eğitim-öğretimin üç boyutu vardır.
Bilgilendirmek
Yönlendirmek
Uygulamak
Bilgilendirmek: Eğitim ve öğretimde yapılacak ilk iş, kişiye, önce Yaratanını, inanç esaslarını, maddî ve manevî değerlerini tanıtmak olmalıdır. Çünkü Yaratanını tanımayan ve O’nunla barış içinde olmayan, hem kendisiyle hem de başkalarıyla kavgalı olur, barışamaz.
Yönlendirmek: Eğitim sadece bir kültür ve bilgi kazanma vasıtası değildir. Edinilen bilgilerle kişilerin yönlendirilmesi, diğer bir ifadeyle ilim verilirken ilim öncülüğünde yön ve hedef tayini yapılması gerekmektedir.
Uygulamak: Yön ve hedefi olmayan bilgiler fayda vermediği gibi, uygulanmayan bilgilerden de istenilen sonuçlar alınamaz.
Bilgilerimizi uygulamada niyet, usûl, zaman, mekan ve devamlılık çok önemlidir. Verilen bilgilerin ve yapılan yönlendirmelerin bu çerçeve içerisinde uygulanmasını sağlayacak bir tarzda eğitim ve öğretim yapılmalıdır. Mesela silah kullanmasını öğretir de nerede, ne zaman, nasıl ve kimlere karşı kullanılacağı hususunda gerekli eğitimi vermezseniz, silah bir zulüm makinesi olur.
Hz. Ömer (r.a): “Nasihatçileri olmayan ve nasihatçileri sevmeyen bir millette hayır yoktur”buyurmuştur.
Aşkla, heyecanla, azimle ve ciddi bir hamle ruhuyla irşad, tebliğ, hizmet ve Hakkın hakimiyeti, yaşanması, yaşatılması ve yayılması gayretine girişilmelidir. Çünkü bir insanın kıymeti, himmeti nispetindedir. “Kimin himmeti milleti ise, o kimse tek başıyla küçük bir millettir.”
İnsan ancak gayret ve faaliyeti ölçüsünde olgunlaşabilir, ideal ufuklara doğru yol alabilir. Hizmet, insanı kâmilleştirir, mükemmelleştirir. İnsanın ne olduğu, neye ilgi duyduğuyla ölçülür. Allah davasına ilgi duyan da Allah adamı olur.
Kafa, kalp imanla dolmayınca, eşya, eğlence ve ideoloji ile dolmaktadır ki, bu da zihinsel kirliliği artırmakta, o da yorgun ve mutsuz insanları çoğaltmaktadır. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, çevreyi kirletenlerin önce zihinleri kirlenmiştir.
Zihinleri kirlenen insanlar her yeri, her şeyi kirletebilmektedirler. Öyleyse imanın aydınlığında bir hayat için tüm insanlığı İslam ile buluşturmak gayreti içinde olunmalıdır. Zira çaresiz değiliz, çare biziz. Eşyanın, makamın, servetin, şöhretin kulu olanları “Allah’a kulluk şerefine” eriştirmek için her türlü imkanı kullanarak yoğun çalışmalar yapılmalıdır.
“Her doğan çocuk, İslam fıtratı üzerine doğar.”(8) Bu fıtrat İslamî eğitimle büyütülürse kulluk yönü ağır basar. Yoksa çocuğun fıtratı bozulur, şeytani ve nefsanî yönü ağır basar. Kirli akan bir derenin veya kanalizasyonun içindekileri kirletmesi gibi bir zaman sonra haramlar, günahlar da kalbi tertemiz olan çocukların fıtratlarını bozar. Onun için nesillerimizin günah ve haram bombardımanlarına karşı korunmaları, donanımlı hale getirilmeleri, her nereye giderlerse gitsinler iyi insanlarla, hayır müesseseleriyle karşılaşmaları sağlanmalıdır. Unutmayalım: Şikayet, sızlanma ve nazlanma acizlerin işidir. Bizim şikayet etme değil, çözüm bulma, çare olma, çare sunma sorumluluğumuz vardır.
Mevcut dinamiklerimizi, sosyal sermayemizi harekete geçirebilsek; pek çok meselenin hallolduğunu, karanlıkların aydınlandığını göreceğiz.
Allah’tan kaçarak değil, Allah’a koşarak kurtulabiliriz. “O halde hepiniz Allah’a kaçın.”(9)
____________
(1) Araf, 7/172.
(1) Araf, 7/172.
(2) Bakara, 2/208.
(3) Haşr, 59/23.
(4) En’ am, 6/127.
(5) Yunus, 10/25.
(6) Müslim, Mesâcid, 135.
(7) Maide, 5/27-31.
(8) Münâvi, Feyzu’l- Kadir, 5/33.
(9) Zariyat, 51/50.
Halil ATALAY-Misak dergisi sayı:256 Mart 2012
Hayırlı cumalar canım, harika bir yazıydı Allah razı olsun..
YanıtlaSil"Onlar iman etmişlerdir ve kalpleri Allah'ı anmakla huzura kavuşur. Haberiniz olsun ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzura erebilirler."
YanıtlaSil(Ra'd suresi 28.ayet meali)
Gerçekten de öyle.. Namaz ve zikir ilaç gibi geliyor. Mesela tebdili mekan yapmak, bir dağa çıkarak temiz ve ferah havada iki rekat namaz kılmak, Allahı zikretmek te öyledir.. Yeşilliklere, akar suya bakarak tefekkür etmek vs.. Yani aslında huzurun yolu İslam’dan geçiyor.
YanıtlaSilSeldacım,
Silo kırlara çıkma işini bir kaç gün önce yaptık,pufur pufur esen rüzgar,kendi halinde gezip rızkını arayan kaplumbağa,pembe beyaz bahar çiçekleri,otlar,çiçekler,şırıl şırıl akan suyun sesi(her ne kadar kendisini göremesek de :) ve çocukların mutluluğu...hepsi çok güzeldi ve çok iyi geldi elhamdulillah.
allah razı olsun.. hayırlı cumalar.
YanıtlaSilcümlemizden de(amin)...
Silyazılarınızı takip ediyorum. çok güzel paylaşımlarınız var. Allah razı olsun..
YanıtlaSilHülya hanım, sayfama hoşgeldiniz :)
Silteşekkür ediyorum Rabbim cümlemizden de razı olsun(amin),
sevgilerimle...
YENİ MESAJ
YanıtlaSilAziz Karaca
7 Mayıs 2012
Vatan kantara çıktı
Sattık "babalar gibi" sıra vatana geldi
Vatan için can veren şehit yatana geldi
Ne talihtir ne kuştur anlamadık bir türlü
Çok döndü dolaştı da tuttu satana geldi
Yabana toprak satmak otuz hektara çıktı
Ey millet uyan artık vatan kantara çıktı
Ey edipler şairler havadan sudan yazın
Görmeyin olanları ne kışın ne de yazın
Toprak elden çıkarsa iş işten geçmiş olur
Oturun siz de o gün vatana ağıt yazın
Yabana toprak satmak otuz hektara çıktı
Ey millet uyan artık vatan kantara çıktı
Var mıdır bir izahı bu toprak satmaların
Gündemi örtmek için bu atıp tutmaların
Bir savaştan mı çıktık yenen kim yenilen kim?
Hesabı sorulmaz mı yan gelip yatmaların?
Yabana toprak satmak otuz hektara çıktı
Ey millet uyan artık vatan kantara çıktı
Ey vekil kırılsaydı o parmak kalkmasaydı
Aziz vatan bağrına hançeri sokmasaydı
Vekalet ne içindi ne çabuk unuttunuz?
Kör ve sağır haliniz milleti yakmasaydı
Yabana toprak satmak otuz hektara çıktı
Ey millet uyan artık vatan kantara çıktı
Aklı eren bir adam yok mudur içinizde?
Dehşet gidişe fren yok mudur içinizde?
Filistin örneğinden ibret almak gerekir
Bu tehlikeyi gören yok mudur içinizde?
Yabana toprak satmak otuz hektara çıktı
Ey millet uyan artık vatan kantara çıktı
Oy verdiniz bunları vekil ettiniz niçin?
Kur'an demedi mi ki ehil olanı seçin?
Köyünüzün ormanı satlığa çıkmış duyun
Alanlar verirseler soğuk suyundan için
Yabana toprak satmak otuz hektara çıktı
Ey millet uyan artık vatan kantara çıktı
Karaca'yım derim ki bu derde ortak olun
Tüm işleri bırakın yaraya derman bulun
Bütün Türk milletinin uykuları kaçmalı
Bedduasından korkun bu kadar mazlum kulun
Yabana toprak satmak otuz hektara çıktı
Ey millet uyan artık vatan kantara çıktı.