Ramazan-ı Şerif Ayında
Hayatı Kur’an-ı Kerim’le Nurlandırmak
RAMAZAN ayında tuttuğumuz “oruç”un Kur’an lisanındaki karşılığı savm’dır. Savm, hem “tutmak” hem de “terk etmek” anlamını ihtiva eder. Kelimenin kök manası; “yeme ve içmeden kesilmek, ağzı kapalı olmak, içine ilave bir şey almamak”tır. İştikak-ı ekberde “mutlak bütün, eksiksiz ve tam” anlamına gelen ilahi sıfat es-Samed, değeri sabit olduğu için altın anlamına gelen sâmit, yekpare ve som kaya anlamına gelen samed, ağzı kapalı olduğu için susmak anlamına gelen summ ve kuvvet ve cazibe merkezi manasındaki samd ile akrabadır. Savm, “tutmak”tır. Lisanımızda “oruç tutmak” deriz. Namazı “kılarız”, abdesti “alırız”, zekâtı “veririz”, kelime-i şehadeti “getiririz”, hacca “gideriz”, orucu ise “tutarız”. Türkçemizdeki “tutma” oruç manasındaki savm’ın tam mukabili olmak hasebiyle oruç tutmak, kişinin şehvete, şöhrete, şirke, küfre, tuğyana karşı kendini tutmasıdır. Başımıza ne geliyorsa kendimizi küfre ve günahlara karşı tutamadığımız için gelir. Günahların kökeni, öfkesini tutamamak, nefsini tutamamak, şehvetini tutamamak, dilini tutamamak vb. gibi sebeplere dayanır. Kişi orucu ne kadar tutarsa, oruç da kişiyi o kadar tutar. Kim orucun başını dik tutarsa, oruç da onun başını dik tutar.
Oruç onu kula kul olmaktan koruyan bir kalkan olur. Kur’an ayında Ramazan’ın bedenin aç bırakılarak ihya edilmesinin nedeni, mü’minin aklî ve ruhî melekelerini tahrik ve teşvik ederek Kur’an’ı anlama ve düşünme yeteneğini artırmaktır.
Ramazan, Kur’an ayıdır. Hayatı Kur’an ile nurlandırma ayıdır. Ramazan’da gündem Kur’an’dır. Hiçbir gündem Kur’an’ın önüne geçemez, geçirilemez. Dolayısıyla nüzul-ü Kur’an-ı oruç ile kutlamak, kîl ü kalden kurtulmaktır. Kur’an’la sabittir ki; vahiy, Ramazan’da inmeye başlamıştır. Bu hakikat muhkem nassla sabittir: “O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur’an O’nda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya şahit olursa O’nda oruç tutsun. Kim de hasta, yahut yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diler zorluk dilemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı tekbir etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.”(1)
“Biz o (Kur’ân)’nu Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail veya Ruh adındaki melek) o gece Rablerinin izniyle, her iş için inerler. O gece, tanyeri ağarıncaya kadar süren bir selâmettir.”(2)
Kadr Sûresi’nde, Kur’an’ın inmeye başladığı geceye bir de isim veriliyor: Kadir Gecesi (Leyletu’l-Kadr). Bütün bunlardan anlıyoruz ki; Kur’an, Ramazan ayı içerisinde yer alan Kadir Gecesi’nde indirilmeye başlanmıştır. Kur’an’ın indirildiği gece, sırf bundan dolayı bin aydan, yani 83 yıllık bir ömürden daha hayırlı ve bereketli bir geceye dönüşmüştür. Çünkü Kur’an zamana bereket katmakla, onu binlerce kat daha değerli kılmıştır. Şunu bilelim ki; indiği geceyi-günü bir ömre bedel kılan vahiy, indiği ayı da “Ayların Sultanı” olan Ramazan ayı kılmıştır. Ramazan ayında “Sözlerin Sultanı”nı getirmeseydi, Ramazan“Ayların Sultanı” olamazdı. Dolayısıyla indiği geceyi bir ömre bedel kılan vahiy, bizim hayatımıza inerse, her günümüzü bir ömre bedel kılar.
Kur’ân âyetleri, 23 senelik nebevî hayatı ilmek ilmek dokuyan ilâhî mesajlar sûretinde peyderpey nâzil olmuştur. Her nâzil olduğunda da Allah Rasûlü (sav) Efendimiz’i ve O’nun can yoldaşları olan ashâb-ı güzîni, bâzan târifsiz bir sürûra, bâzan dehşete ve her hâlükârda takvâya sevk etmiştir. Allahû Teâlâ’dan gelen bu mesajlarla, mü’minlerin mâneviyatları takviye olmuş, azimleri artmış, gönüllerindeki îman muhabbeti ve heyecanı zirveleşmiştir.
Sahâbe efendilerimiz için vahyin nüzûlü, gökten inen ve tadına doyum olmayan, ilâhî bir ziyâfet sofrasıydı. Ne zaman bir âyet nâzil olduğunu duysalar, hemen o ilâhî ziyâfete iştiyakla koşar, büyük bir heyecan içinde; “Acaba Cenâb-ı Hakk’ın rızâsı nerededir?” suâlinin cevabını, yeni gelen tâlimatlardan öğrenmeye çalışırlardı.
Abdullah ibn-i Mes’ûd (r.a.) anlatıyor:
“Bir sahâbî, (akşam) evine geldiğinde hanımı ona ilk önce şu iki suâli sorardı:
«–Bugün Kur’an’dan kaç âyet nâzil oldu?»
«–Allah Rasûlü Hz. Muhammed (sav)in hadislerinden ne kadar ezberledin?..»”(3)
Nasıl ki “istikbal-i kıble”, aslında bir istikamet kontrolü ise, aynen bunun gibi Ramazan ayı da Kur’an ile irtibatımızın kontrolü ve Kur’an sofrasındaki nasibimizi gözden geçirme anıdır. Ramazan bize bir imkân sunar: Kur’an’ı yeniden gönlümüzün, günümüzün ve gündemimizin vazgeçilmezi haline getirip hayata amir kılmak. Kur’an’ı anlama, yaşama, hayatın bütün katmanlarına amir kılma gayreti ve hassasiyeti olmayan kişi, Ramazandan nasibini almamış demektir. Kur’an’ı sana nazil oluyormuş gibi okumuyorsan, anlamaya çalışmıyorsan, onun hayata hakimiyeti için mücadele vermiyorsan sen Ramazan ayını anlamamışsın demektir.
Ramazan zengin şişmanların bir “diyet ayı”, yoksul zayıflarınsa bir “beslenme ayı” değildir. Ramazan beslenme ve diyet festivali de değildir. Onu öyle takdim edip kutlayanlar, Ramazanın ruhuna ihanet edenlerdir. Ramazan, Kur’an’sız ihya edilemez. Ramazanda Kur’an nazil olmuştur. Bu Rabbimizin insanlığa tenezzülüdür. Allahû Teâla’nın, rahmetiyle insanlığa tenezzülü, peygamberlerde vahiy suretinde tecelli etmiştir. “Nüzul” sözcüğü Arap dilinde, “misafirin önüne çıkartılan mükellef ziyafet sofrası” anlamına gelir. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim, bütün çağlar ve nesiller için serilmiş Rahmani bir sofradır. Bu sofrada herkesin nasibi vardır. Bu sofradan nasipsiz kalana hiçbir şey fayda sağlamaz. Ramazan ayı güneş olur doğar hayatın merkezine. Ramazan ayı geldiğinde karanlığın bağrına seherin keskin kılıcı iner. Hudutlar hoş geldin derken güne, ferahbaş dualar kanatlanır yüreklerin menziline. Eskiyen cihan tazelenir, neşv-ü nema bulur Ramazanın sabahında. Şefkatten yüreklerin sergilendiği, merhametin lavanta, leylak kokan sandukalardan çıkarıldığı kutlu saatler kurulur hayat ırmağında. Tüm güzelliklerin önü açılır. Bütün günler bilgelik çağına erişir hatim rahlelerinde. Şehr-i Ramazan, imanın tadının hissedildiği aydır. Çünkü o, her Müslüman’ın iman ayıdır. Ramazan ayı lezzetlerin iç içe sunulduğu bir zaman dilimidir. Bu lezzetleri tadabilmek için de o frekansı yakalayabilmek gerekir. İmanla tutulan her oruç bizi Allahû Teâla’ya bir adım daha yaklaştırır. Rasûlüllah (sav) buyuruyor: “Kim Ramazan ayının orucunu inanarak, Allah’tan sevap umarak ve bağışlanma dileyerek tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.”(4)
Kâinatta her şey Rahman’ın (cc) mührünü taşır. Zaman onun ikramıdır. İnsan için imar edilen dünya sarayı, âhiret sarayının ön kabul kapısıdır. Hayatı değerli yapan, bakanın gözü ve basiretidir. Bakmayı bilmeyen Kâbe’ye dahi nazar etse taştan başka bir şey göremez. Ebu Cehil’in bakışıyla Ebu Bekir (ra)’ın bakışı asla müsavi değildir. İkisi de baş gözüyle O’nu (sav) görmüştür. Kimin gönlünde hakikat ve iman sevgisi varsa o yücelmiş, diğeri ise alçalmıştır. Malumdur ki O’nu imanla gören sahâbe unvanını almıştır. İmanı kaybedenler, o yüce ismi de kaybetmişlerdir. Gufran ayı Ramazana bakan ve şahit olanlar da aynı konumdadırlar. Ramazanı değerli kılan iman ve onun şeâiri hükmündeki orucudur.
Zamanı kutsallaştıran imanlı insanın varlığıdır. Zira tüm kutsiyetler insanın kemale ermesi için konulmuştur. Kâbe dahi insan için inşa edilmemiş midir? Mü’minin değeri Kabe’nin değerinden daha yücedir. Yoksa onun etrafında yaşayan onu imar edip ziyaretçilerine su ikram edenlerin Allahû Teâla katında değerli olmaları gerekirdi. Asla böyle değildir. İman ve cihad ehli Kabe’yi göremese de kıymetinden bir şey kaybetmez.
Şehr-i Ramazan, bir rahmet panayırıdır. Gönüllerin ve ailelerin sarmaş olduğu ve her şeyimizle bizi kutsadığı kutsal zamanın adıdır. Zamanın doğuş ve batışını bize ihtar ederken, semanın en büyük ayetleri olan güneş ve ay ile münasebetimizi pekiştirir. Doğuştan evvel sahuru tattırırken, batışı zevkler üstü zevk haline dönüştürür. Her güneş batışını doğuşunun niyet başlangıcı haline getirir. Asla ümitsizliğe fırsat vermez.
Ramazan ayı, Hilali ve Güneşi iman ve amelimize şahit tutan bir aydır. Caddelerin iftar saatindeki sessizliği, İslâm’ın sesidir. Tüm iman erlerini iftar sofrasına toplarken adeta kıyameti sembolize etmektedir. Öten sur değil fakat hakkın sedası olan ezandır. İkisi de hakkın izniyle harekete geçer. Her türlü lezzetin en yüksek mevkie çıkması ancak Ramazanın atmosferiyledir. Bedenler acıkıp susadıkça ruhlar doyuma ulaşmaktadır. Dudaklar kurudukça, gönüller manevi zevkle kanmaktadır. Mideler küçüldükçe, manevi-yatımız artmaktadır. Sağlıktan dostluğa, yardımdan fedakârlığa, sahurdan iftara, hatimden duaya ne varsa tüm hayatı nur halkalarıyla sarmaktadır.
İman insanın kalbinde saray inşa eder, amellerse o sarayı zinetlendirir. Maddi azalarımızı haz ve zevklerini, iman basiretiyle görebilenler daima mutlu olurlar. İster sıkıntı, ister sevinçli olsun her durumda kâr hanesini doldurmak mümkündür. Gönüllerin miski amber misali kokusu ile Havz-u Kevser içini arasında hayatı lezzetlendirir. Buluşma noktası, randevusu cennet olana hiçbir şey ağır gelmez. Her amel cennet basamağı kabul edilir ve cennete varıncaya kadar iyiliklere doymaz. Hayatın her anı ve durumunu ibadet zevkiyle yaşamak ancak gerçek imanlı gönüllerin nasibidir. Şehvetten servete, mevkiden iktidara, uykudan çalışmaya, yürümekten koşmaya ne varsa hepsi kulluk şuuruyla ifa edilir. Oruç ise tüm varlığımızı farklı şekilde sarıp sarmalayan bir manevi hazdır. Bu yolda acıkmak ve doymak aynı lezzeti temin eder. Ömrün ve günün bereketini güneş doğmadan programlar. Kazancın ikramı olan sadaka, fitre, zekât ve iftar ve hediyelerle maddeye esaretten kendini kurtarmış olur. Gerçek mükâfatın günlerini gönlünde sayıklar. Her duruşu ve bakışı Rahman’ın cemaline hazırlık içindir. Tüm engelleri aşarak gönül âlemini hakkın ziyaretine hazırlar.
Oruç, duanın yaşam ayıdır. Çünkü oruç aynı zamanda fiili dua hükmündedir. Ramazan ayı, duanın yaşam tarzına dönüştüğü aydır. Duayı vahiyle, vahyi imanla, imanı icabetle buluşturan bu ay ilimle zirveye tırmanmaktadır. Hilalin şahadetini gözleyerek, kelime-i şahadetten ölümdeki şahadete kapı aralamaktadır. Ramazanın hilaline şahadet orucu, Hakk’ın yücelmesine şahadet ise ölümü sevdirmektedir. Bu ay insan sevgisini ikram ile üst sıralara taşımaktadır. Sanki çağıranlar ensar, çağrılanlar ise muhacir edasıyla hareket ederler. Tüm iftarlar Rabbimiz’in, davetçisi Hz. Muhammed (sav), hizmetçileri ise biz değil miyiz? Bu ay anlatılmaz, ancak yaşanır, yazılmaz ancak hissedilir. O zevki hangi kelimeler anlatabilir ki, tatmayan bilmez dendiği gibi, tadanlar o sevgiyi çoğaltabilir.
Ramazan, çoğalan sevginin sevincidir. O, öfkenin mayınlarına set çeken, huzurun yumuşak elidir. Ramazan kararmış dünyalara ışık dağıtır. Ramazan, her evde ayrı bir güzeldir. Kiminde kalbin yetimliliğine şefkat, kiminde tütmeyen ocaklara, bolluğa anahtardır. Ramazan, imanın haritasındaki ezan çiçeğidir. On bir ayın arkasından çıkıp gelen, gülce bakışlı, bir kır gülüşüdür ruhumuza. Ramazan, gönül bahçemizdeki kandil çiçeğimizdir. Günahları çoğalan caddeleri tülleyen bir derviş yürüyüşüdür. Viran ellerin yalnızlığını yaldızlayan bir yıldız şehrayinidir.
Ramazan, Esmâü’l Hüsnâ kokusudur. O, seherin muştusuyla yola düşüp, akşamın bereketiyle taşan sofralardaki şefkatin çiçek açmasıdır. Ramazan, akıp giden zaman ırmağında hayata bir rahmet bakışıdır. Başka bir ifadeyle rabbanî menzile ayarlanmış duaların, kalplerden akışıdır. Ramazan; göklere yalvaran çınarların secdeye duruşu, gecenin karanlığını süpüren günün aydınlığı, ikindi akşama el ederken, mutfaktaki kadının telaşı, akşamı dört gözle bekleyen yoksulun aşıdır.
Ramazan, sevaplarla günahları yakmak ve zamanı rahmetle yıkamaktır. Günahlarını sevaplarla yakanlar ve zamanlarını rahmetle yıkayanlar, Ramazanı idrak edenleridir.
Mustafa YUSUFOĞLU
Misak Dergisi sayı-260
Hayatı Kur’an-ı Kerim’le Nurlandırmak
RAMAZAN ayında tuttuğumuz “oruç”un Kur’an lisanındaki karşılığı savm’dır. Savm, hem “tutmak” hem de “terk etmek” anlamını ihtiva eder. Kelimenin kök manası; “yeme ve içmeden kesilmek, ağzı kapalı olmak, içine ilave bir şey almamak”tır. İştikak-ı ekberde “mutlak bütün, eksiksiz ve tam” anlamına gelen ilahi sıfat es-Samed, değeri sabit olduğu için altın anlamına gelen sâmit, yekpare ve som kaya anlamına gelen samed, ağzı kapalı olduğu için susmak anlamına gelen summ ve kuvvet ve cazibe merkezi manasındaki samd ile akrabadır. Savm, “tutmak”tır. Lisanımızda “oruç tutmak” deriz. Namazı “kılarız”, abdesti “alırız”, zekâtı “veririz”, kelime-i şehadeti “getiririz”, hacca “gideriz”, orucu ise “tutarız”. Türkçemizdeki “tutma” oruç manasındaki savm’ın tam mukabili olmak hasebiyle oruç tutmak, kişinin şehvete, şöhrete, şirke, küfre, tuğyana karşı kendini tutmasıdır. Başımıza ne geliyorsa kendimizi küfre ve günahlara karşı tutamadığımız için gelir. Günahların kökeni, öfkesini tutamamak, nefsini tutamamak, şehvetini tutamamak, dilini tutamamak vb. gibi sebeplere dayanır. Kişi orucu ne kadar tutarsa, oruç da kişiyi o kadar tutar. Kim orucun başını dik tutarsa, oruç da onun başını dik tutar.
Oruç onu kula kul olmaktan koruyan bir kalkan olur. Kur’an ayında Ramazan’ın bedenin aç bırakılarak ihya edilmesinin nedeni, mü’minin aklî ve ruhî melekelerini tahrik ve teşvik ederek Kur’an’ı anlama ve düşünme yeteneğini artırmaktır.
Ramazan, Kur’an ayıdır. Hayatı Kur’an ile nurlandırma ayıdır. Ramazan’da gündem Kur’an’dır. Hiçbir gündem Kur’an’ın önüne geçemez, geçirilemez. Dolayısıyla nüzul-ü Kur’an-ı oruç ile kutlamak, kîl ü kalden kurtulmaktır. Kur’an’la sabittir ki; vahiy, Ramazan’da inmeye başlamıştır. Bu hakikat muhkem nassla sabittir: “O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur’an O’nda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya şahit olursa O’nda oruç tutsun. Kim de hasta, yahut yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diler zorluk dilemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı tekbir etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.”(1)
“Biz o (Kur’ân)’nu Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail veya Ruh adındaki melek) o gece Rablerinin izniyle, her iş için inerler. O gece, tanyeri ağarıncaya kadar süren bir selâmettir.”(2)
Kadr Sûresi’nde, Kur’an’ın inmeye başladığı geceye bir de isim veriliyor: Kadir Gecesi (Leyletu’l-Kadr). Bütün bunlardan anlıyoruz ki; Kur’an, Ramazan ayı içerisinde yer alan Kadir Gecesi’nde indirilmeye başlanmıştır. Kur’an’ın indirildiği gece, sırf bundan dolayı bin aydan, yani 83 yıllık bir ömürden daha hayırlı ve bereketli bir geceye dönüşmüştür. Çünkü Kur’an zamana bereket katmakla, onu binlerce kat daha değerli kılmıştır. Şunu bilelim ki; indiği geceyi-günü bir ömre bedel kılan vahiy, indiği ayı da “Ayların Sultanı” olan Ramazan ayı kılmıştır. Ramazan ayında “Sözlerin Sultanı”nı getirmeseydi, Ramazan“Ayların Sultanı” olamazdı. Dolayısıyla indiği geceyi bir ömre bedel kılan vahiy, bizim hayatımıza inerse, her günümüzü bir ömre bedel kılar.
Kur’ân âyetleri, 23 senelik nebevî hayatı ilmek ilmek dokuyan ilâhî mesajlar sûretinde peyderpey nâzil olmuştur. Her nâzil olduğunda da Allah Rasûlü (sav) Efendimiz’i ve O’nun can yoldaşları olan ashâb-ı güzîni, bâzan târifsiz bir sürûra, bâzan dehşete ve her hâlükârda takvâya sevk etmiştir. Allahû Teâlâ’dan gelen bu mesajlarla, mü’minlerin mâneviyatları takviye olmuş, azimleri artmış, gönüllerindeki îman muhabbeti ve heyecanı zirveleşmiştir.
Sahâbe efendilerimiz için vahyin nüzûlü, gökten inen ve tadına doyum olmayan, ilâhî bir ziyâfet sofrasıydı. Ne zaman bir âyet nâzil olduğunu duysalar, hemen o ilâhî ziyâfete iştiyakla koşar, büyük bir heyecan içinde; “Acaba Cenâb-ı Hakk’ın rızâsı nerededir?” suâlinin cevabını, yeni gelen tâlimatlardan öğrenmeye çalışırlardı.
Abdullah ibn-i Mes’ûd (r.a.) anlatıyor:
“Bir sahâbî, (akşam) evine geldiğinde hanımı ona ilk önce şu iki suâli sorardı:
«–Bugün Kur’an’dan kaç âyet nâzil oldu?»
«–Allah Rasûlü Hz. Muhammed (sav)in hadislerinden ne kadar ezberledin?..»”(3)
Nasıl ki “istikbal-i kıble”, aslında bir istikamet kontrolü ise, aynen bunun gibi Ramazan ayı da Kur’an ile irtibatımızın kontrolü ve Kur’an sofrasındaki nasibimizi gözden geçirme anıdır. Ramazan bize bir imkân sunar: Kur’an’ı yeniden gönlümüzün, günümüzün ve gündemimizin vazgeçilmezi haline getirip hayata amir kılmak. Kur’an’ı anlama, yaşama, hayatın bütün katmanlarına amir kılma gayreti ve hassasiyeti olmayan kişi, Ramazandan nasibini almamış demektir. Kur’an’ı sana nazil oluyormuş gibi okumuyorsan, anlamaya çalışmıyorsan, onun hayata hakimiyeti için mücadele vermiyorsan sen Ramazan ayını anlamamışsın demektir.
Ramazan zengin şişmanların bir “diyet ayı”, yoksul zayıflarınsa bir “beslenme ayı” değildir. Ramazan beslenme ve diyet festivali de değildir. Onu öyle takdim edip kutlayanlar, Ramazanın ruhuna ihanet edenlerdir. Ramazan, Kur’an’sız ihya edilemez. Ramazanda Kur’an nazil olmuştur. Bu Rabbimizin insanlığa tenezzülüdür. Allahû Teâla’nın, rahmetiyle insanlığa tenezzülü, peygamberlerde vahiy suretinde tecelli etmiştir. “Nüzul” sözcüğü Arap dilinde, “misafirin önüne çıkartılan mükellef ziyafet sofrası” anlamına gelir. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim, bütün çağlar ve nesiller için serilmiş Rahmani bir sofradır. Bu sofrada herkesin nasibi vardır. Bu sofradan nasipsiz kalana hiçbir şey fayda sağlamaz. Ramazan ayı güneş olur doğar hayatın merkezine. Ramazan ayı geldiğinde karanlığın bağrına seherin keskin kılıcı iner. Hudutlar hoş geldin derken güne, ferahbaş dualar kanatlanır yüreklerin menziline. Eskiyen cihan tazelenir, neşv-ü nema bulur Ramazanın sabahında. Şefkatten yüreklerin sergilendiği, merhametin lavanta, leylak kokan sandukalardan çıkarıldığı kutlu saatler kurulur hayat ırmağında. Tüm güzelliklerin önü açılır. Bütün günler bilgelik çağına erişir hatim rahlelerinde. Şehr-i Ramazan, imanın tadının hissedildiği aydır. Çünkü o, her Müslüman’ın iman ayıdır. Ramazan ayı lezzetlerin iç içe sunulduğu bir zaman dilimidir. Bu lezzetleri tadabilmek için de o frekansı yakalayabilmek gerekir. İmanla tutulan her oruç bizi Allahû Teâla’ya bir adım daha yaklaştırır. Rasûlüllah (sav) buyuruyor: “Kim Ramazan ayının orucunu inanarak, Allah’tan sevap umarak ve bağışlanma dileyerek tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.”(4)
Kâinatta her şey Rahman’ın (cc) mührünü taşır. Zaman onun ikramıdır. İnsan için imar edilen dünya sarayı, âhiret sarayının ön kabul kapısıdır. Hayatı değerli yapan, bakanın gözü ve basiretidir. Bakmayı bilmeyen Kâbe’ye dahi nazar etse taştan başka bir şey göremez. Ebu Cehil’in bakışıyla Ebu Bekir (ra)’ın bakışı asla müsavi değildir. İkisi de baş gözüyle O’nu (sav) görmüştür. Kimin gönlünde hakikat ve iman sevgisi varsa o yücelmiş, diğeri ise alçalmıştır. Malumdur ki O’nu imanla gören sahâbe unvanını almıştır. İmanı kaybedenler, o yüce ismi de kaybetmişlerdir. Gufran ayı Ramazana bakan ve şahit olanlar da aynı konumdadırlar. Ramazanı değerli kılan iman ve onun şeâiri hükmündeki orucudur.
Zamanı kutsallaştıran imanlı insanın varlığıdır. Zira tüm kutsiyetler insanın kemale ermesi için konulmuştur. Kâbe dahi insan için inşa edilmemiş midir? Mü’minin değeri Kabe’nin değerinden daha yücedir. Yoksa onun etrafında yaşayan onu imar edip ziyaretçilerine su ikram edenlerin Allahû Teâla katında değerli olmaları gerekirdi. Asla böyle değildir. İman ve cihad ehli Kabe’yi göremese de kıymetinden bir şey kaybetmez.
Şehr-i Ramazan, bir rahmet panayırıdır. Gönüllerin ve ailelerin sarmaş olduğu ve her şeyimizle bizi kutsadığı kutsal zamanın adıdır. Zamanın doğuş ve batışını bize ihtar ederken, semanın en büyük ayetleri olan güneş ve ay ile münasebetimizi pekiştirir. Doğuştan evvel sahuru tattırırken, batışı zevkler üstü zevk haline dönüştürür. Her güneş batışını doğuşunun niyet başlangıcı haline getirir. Asla ümitsizliğe fırsat vermez.
Ramazan ayı, Hilali ve Güneşi iman ve amelimize şahit tutan bir aydır. Caddelerin iftar saatindeki sessizliği, İslâm’ın sesidir. Tüm iman erlerini iftar sofrasına toplarken adeta kıyameti sembolize etmektedir. Öten sur değil fakat hakkın sedası olan ezandır. İkisi de hakkın izniyle harekete geçer. Her türlü lezzetin en yüksek mevkie çıkması ancak Ramazanın atmosferiyledir. Bedenler acıkıp susadıkça ruhlar doyuma ulaşmaktadır. Dudaklar kurudukça, gönüller manevi zevkle kanmaktadır. Mideler küçüldükçe, manevi-yatımız artmaktadır. Sağlıktan dostluğa, yardımdan fedakârlığa, sahurdan iftara, hatimden duaya ne varsa tüm hayatı nur halkalarıyla sarmaktadır.
İman insanın kalbinde saray inşa eder, amellerse o sarayı zinetlendirir. Maddi azalarımızı haz ve zevklerini, iman basiretiyle görebilenler daima mutlu olurlar. İster sıkıntı, ister sevinçli olsun her durumda kâr hanesini doldurmak mümkündür. Gönüllerin miski amber misali kokusu ile Havz-u Kevser içini arasında hayatı lezzetlendirir. Buluşma noktası, randevusu cennet olana hiçbir şey ağır gelmez. Her amel cennet basamağı kabul edilir ve cennete varıncaya kadar iyiliklere doymaz. Hayatın her anı ve durumunu ibadet zevkiyle yaşamak ancak gerçek imanlı gönüllerin nasibidir. Şehvetten servete, mevkiden iktidara, uykudan çalışmaya, yürümekten koşmaya ne varsa hepsi kulluk şuuruyla ifa edilir. Oruç ise tüm varlığımızı farklı şekilde sarıp sarmalayan bir manevi hazdır. Bu yolda acıkmak ve doymak aynı lezzeti temin eder. Ömrün ve günün bereketini güneş doğmadan programlar. Kazancın ikramı olan sadaka, fitre, zekât ve iftar ve hediyelerle maddeye esaretten kendini kurtarmış olur. Gerçek mükâfatın günlerini gönlünde sayıklar. Her duruşu ve bakışı Rahman’ın cemaline hazırlık içindir. Tüm engelleri aşarak gönül âlemini hakkın ziyaretine hazırlar.
Oruç, duanın yaşam ayıdır. Çünkü oruç aynı zamanda fiili dua hükmündedir. Ramazan ayı, duanın yaşam tarzına dönüştüğü aydır. Duayı vahiyle, vahyi imanla, imanı icabetle buluşturan bu ay ilimle zirveye tırmanmaktadır. Hilalin şahadetini gözleyerek, kelime-i şahadetten ölümdeki şahadete kapı aralamaktadır. Ramazanın hilaline şahadet orucu, Hakk’ın yücelmesine şahadet ise ölümü sevdirmektedir. Bu ay insan sevgisini ikram ile üst sıralara taşımaktadır. Sanki çağıranlar ensar, çağrılanlar ise muhacir edasıyla hareket ederler. Tüm iftarlar Rabbimiz’in, davetçisi Hz. Muhammed (sav), hizmetçileri ise biz değil miyiz? Bu ay anlatılmaz, ancak yaşanır, yazılmaz ancak hissedilir. O zevki hangi kelimeler anlatabilir ki, tatmayan bilmez dendiği gibi, tadanlar o sevgiyi çoğaltabilir.
Ramazan, çoğalan sevginin sevincidir. O, öfkenin mayınlarına set çeken, huzurun yumuşak elidir. Ramazan kararmış dünyalara ışık dağıtır. Ramazan, her evde ayrı bir güzeldir. Kiminde kalbin yetimliliğine şefkat, kiminde tütmeyen ocaklara, bolluğa anahtardır. Ramazan, imanın haritasındaki ezan çiçeğidir. On bir ayın arkasından çıkıp gelen, gülce bakışlı, bir kır gülüşüdür ruhumuza. Ramazan, gönül bahçemizdeki kandil çiçeğimizdir. Günahları çoğalan caddeleri tülleyen bir derviş yürüyüşüdür. Viran ellerin yalnızlığını yaldızlayan bir yıldız şehrayinidir.
Ramazan, Esmâü’l Hüsnâ kokusudur. O, seherin muştusuyla yola düşüp, akşamın bereketiyle taşan sofralardaki şefkatin çiçek açmasıdır. Ramazan, akıp giden zaman ırmağında hayata bir rahmet bakışıdır. Başka bir ifadeyle rabbanî menzile ayarlanmış duaların, kalplerden akışıdır. Ramazan; göklere yalvaran çınarların secdeye duruşu, gecenin karanlığını süpüren günün aydınlığı, ikindi akşama el ederken, mutfaktaki kadının telaşı, akşamı dört gözle bekleyen yoksulun aşıdır.
Ramazan, sevaplarla günahları yakmak ve zamanı rahmetle yıkamaktır. Günahlarını sevaplarla yakanlar ve zamanlarını rahmetle yıkayanlar, Ramazanı idrak edenleridir.
Mustafa YUSUFOĞLU
Misak Dergisi sayı-260
"Ramazan-ı Şerif Ayında
YanıtlaSilHayatı Kur’an-ı Kerim’le Nurlandırmak"
İsimli bu yazı Ramazan'ı anlatan en güzel yazılardan birisi.
İşte mübarek Ramazan'ı yarıladık ve sona doğru yaklaşıyoruz,günler nasıl geçiyor anlamıyoruz,Rabbim Ramazan'ın ruhuna uygun bir Ramazan idrak ederek sona erişmeyi ve mübarek Kadir gecesini en kazançlı şekilde idrak edebilmeyi cümlemize nasip etsin(amin).
Gaflete düştüğüm sıra sizin yazılarınız bana yoldaş oluyor.ALLAH Sizden razı olsun bu yazıyı defalarca defalarca okumalıyım kalbime işlemeliyim.
YanıtlaSilALLAH a EMANET OLUNUZ...
Özlem kardeşim,
Silbu yazıyı ben de bir kaç defa okudum,anlatım çok güzel ve etkili,Rabbim bilmediklerimiz hayırları öğrenmeyi,öğrendiklerimizi de hayatımıza geçirmeyi nasip etsin(amin),
O'na(c.c)emanet olunuz,hayırlı ramazanlar...